
Orta Çağ Felsefesi: İslam Felsefesinde Tabiyye Akımı Nedir? Ne Değildir?
Tabîiyye/tabiatçı felsefe, İslam düşünce tarihinde görülen felsefe ekollerinden birisidir.
Deist bir yaklaşımı esas alan tabiatçı ekol, yaratıcı kudret olarak Tanrının varlığını kabul ettiği hâlde peygamberlik ve din kurumunu reddeder. Bu tutumu nedeniyle İslam düşünce tarihinde bir gelenek kurma olanağını bulamayan tabiatçı felsefenin, Câbir b. Hayyân diğeri Ebû Bekir Râzî olmak üzere iki temsilcisi literatürde kendilerine yer bulmuşlardır.
İslam düşünce ve bilim tarihinde kimyanın kurucusu olarak tanınan Câbir b. Hayyân, âlemin sırlarını anlamanın yolunun kimyasal analizlerden geçtiğini ileri sürmüş; bu sırların kötüye kullanılabileceği kaygısıyla da düşünceleri gizemli ve mistik bir dille ifade etmiştir. Kaleme aldığı çok sayıdaki eserden az bir kısmı günümüze ulaşan bu tabiatçı/natüralist düşünür maddenin ana yapısının çözülebilmesi için felsefe taşının keşfedilmesi gerektiğine inanmaktaydı.
Tabiatçı felsefenin diğer temsilcisi olan Ebû Bekir Râzî ise İslam dünyasında yetişen en önemli tabip ve kimyacıdır. Âlemin var oluşunu Beş Ezeli İlke (El-Kudemâül Hamse) adını verdiği yaratıcı (Tanrı), nefis (ruh), heyûlâ (Madde), hâlâ (Mekân) ve dehr (Zaman) kavramlarıyla açıklayan Râzî, akıl gücü ve adalet duygusu sayesinde iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, faydalı-zararlı ayırımını yapabilecek donanımda ve eşit konumda yaratılan insanların bir peygamberin rehberliğine ihtiyaç duymayacağını ileri sürerek din kurumunu gereksiz ve anlamsız bulmakta, ayrıca birçok çatışma ve savaşın nedeni olarak dini göstermektedir.
KAYNAK: FELSEFE TARİHİ KİTABI