
Orta Çağ Felsefesi: Orta Çağ'da Stoacılığın İnsanlar İçin Önemi Nedir? Ne Değildir?
İnsanlar başlarına gelen şeyler karşısında Filozofça davrandıklarını söylediklerinde, sözcüğü Stoacıların kullandığı anlamda kullanırlar. Stoacı adı, bu filozofların Atinada sık sık buluştukları boyalı bir sundurma olan stoadan gelir. İlk Stoacı, Kıbrıslı Zenondu. Stoacılık insanlık tarihi boyunca birçok İmparator ve Kralların da hayat felsefesi olmuştur. Bu İmparatorluk ve Krallardan biri ise Roma İmparatoru Marcus Aurelius'tur.
Stoacılığın genel düşüncelerine göre kalbimizde hislerimiz ve düşüncelerimizden sorumlu olduğumuz fikri yatar. İyi veya kötü talihe nasıl karşılık vereceğimizi kendimiz seçebiliriz. Bazı insanlar duygularının değişen hava gibi olduğunu düşünürler. Stoacılar ise, aksine, bir durum ya da olay karşısındaki hislerimizi kendimizin seçtiğini düşünür. Duygular öylece başımıza gelmez. istediğimizi elde etmekte başarısız olduğunuzda üzgün, biri bizi kandırdığında kızgın hissetmek zorunda Stoacılar duyguların akıl ve mantığı bulandırdığına ve yargılama gücüne zarar verdiğine inanmışlardır. Onları sadece kontrol etmemeli, mümkün olduğunda onlardan tümüyle kurtulmalıyız da.
Hayat kısa olduğu hayatımızı en doğru şekilde yaşamalıyız. Bazı insanlar binlerce yılı ömürlerini harcadıkları gibi kolayca boşa harcardı. Hatta o zaman bile hayatın çok kısa olduğundan şikayet edebilirlerdi. Aslında doğru seçimleri yaparsak, boş işlerle zaman harcamazsak hayat genellikle birçok şeyi yapabileceğimiz kadar uzundur. Kimileri öyle bir enerjiyle paranın peşinden koşar ki başka bir şey yapmaya zamanları kalmaz, kimileri de tüm boş zamanını içmekle ve sevişmekle geçirme tuzağına düşer. Seneca bunu anlamak için yaşlanmayı beklersek çok geç kalmış olacağımızı düşünmüştür. Beyaz saçlar ve kırışıklar, bir yaşlının zamanının çoğunu dişe dokunur bir şeyler yapmakla geçirdiğini göstermez, ne var ki bazıları böyle yapmış gibi davranırlar. Bir gemiyle denize açılan ve fırtınayla oradan oraya sürüklenen biri yolculuk yapmış olmaz; sadece oradan oraya savrulmuş olur. Hayat için de aynısı geçerlidir. Kontrolsüz olmak, en değerli ve anlamlı deneyimler için zaman bulmaksızın olayların akışına kapılmak, hakiki yaşamdan çok uzaktır.
KAYNAK: FELSEFE TARİHİ KİTABI