- Katılım
- 17 Mart 2019
- Mesajlar
- 3,461
- Tepkime puanı
- 43
- Konum
- Eskişehir
- Cinsiyet
-
- Bayan
- Takım
- Galatasaray
Kalbinde kırıklık, gözünde yaş, fonda eskiye ait şarkılar…
Bilirsin gelmeyecektir. Belki de gelecek ama… Kim bilir ne zaman….
Canını yakanları anlatamazsın kimseye. Anlatamazsın, çünkü gideni haklı çıkartacak hiçbir şeyin kalmamıştır elinde. “En azından” dersin… Sonra kelimeler düğümlenir boğazında. Çünkü “En azından…” diye başlayacağın cümleleri de götürmüştür.
Bırak başkalarını, kendine bile açıklayamazsın birçok şeyi….
Yıllar önce gözünün içine bakara söylediği şarkıları şimdi başkasının kulağına fısıldadığını bilmek yakar canını…
Bunu kabullenmek ne kadar zamanını alır ki bir insanın? Üç ay, beş ay, bir yıl…
Bilemezsin….
Onu unutmaya çalıştığın zamanın süresiyle sevginin büyüklüğünün doğru orantılı olduğunu düşünürsün belki de…Hayır, bu yanlıştır. Belki de doğrudur ama işin özü bambaşkadır. Bazen öylesine başlayan, üç beş günlük zaman dilimini geçmeyen ilişkiler de kalbinde uzun süre kalır. Bunun nedeni duyduğun sevgiden çok gidenin sende bıraktığı izler olur.
Belki de gidişinden daha önemli olan nasıl gittiğidir….
Sevgiler biter, insanlar bıkar, ayrılık zamanı elbet gelir çatar…
İşte o zaman karşındaki nasıl canını yakmışsa, o kadar uzun zaman alır onu unutmak…. Sevgi değildir, her gece seni ağlatan, her sabah uyandığında aklına getiren. Daha fazlasıdır…
Ama söyleyemezsin kimseye… Çünkü giden o kadar yaramıştır ki seni, açıklamasını yapamazsın.
Her şeyden önce aldatmıştır…
Başka birisi için terk etmiştir seni…
Ve bunu aylar sonra, seni uğruna terk ettiğinden duyarsın…
En çok da ne koyar insana biliyor musun? Kendi kendine dersin “Sen gitmek istedin de ben mi bırakmadım seni?”
Keşkeler ardı ardına sıralanır. Keşke ondan duysaydım gerçekleri, keşke gelip kendisi deseydi ki ayrılmak istiyorum…
Sonra dönüp geçmişe bakarsın. Senden af dileyen, seni bekleyen, seni tekrar hayatından görmek için elinden gelen her şeyi yapan kişi daha ayı dolmadan sana sırtını dönüvermiş…
Belki de budur insanın canını asıl acıtan…
Dedim ya…
Gidişi koymuyor, koymuyor da, nasıl gittiğini düşündükçe canı acıyor insanın…
Düşünmek istemiyorsun ama her şey birden onu hatırlatıyor. Ağlamak istemiyorsun ama birden gözlerin doluyor…
Gidişine değil nasıl gittiğine ağlıyorsun.
Nelere tercih etmiş beni, diyorsun. Sonra düşünüyorsun… Belki de intikamdı derdi, diye. Ne intikamı mı? Yıllarca yaptığı hatalarını affetmekten usanıp her defasında “Artık ayrılalım” cümlesini duymanın acı intikamı. Artık güçlüyüm ve ben seni terk ediyorum mesajını vermek istedi herhalde, dersin.
Ama karşındaki intikamını yanlış almıştır. Çünkü ayrılıkla aldatma aynı değildir. Sen öncesinde defalarca ayrılmışsındır ama o seni aldatmıştır…
İçinden hissedersin. Dünya küçük, ahım büyük… Bir yerden elbet çıkacak karşıma, dersin…
Ama çıkınca onun yüzüne nasıl bakacağını hiç düşünmezsin. Sen terk edilensindir artık. Hayır, sadece bu kadar değil başka birisi için terk edilensindir. İlki değil de ikincisi yakar insanın içini…
Aradaki farkı anlamadan, senden intikamını alarak gitmiştir giden… Dönse ne olur ki?
Öyle yanlışlar vardır ki, ne gidenin geri dönüp af dilemeye yüzü vardır, ne de gelse bile senin affedecek gücün vardır. Utanırsın affetmeye…
Belki yine gelir bakar sözlerine… Sanki günahsız gibi….
Ama sen nasıl affedebilirsin ki?
Merak içinde ettiğinde açılmayan telefonları, acil işim var ben seni sonra ararım diye sürekli ertelenmelerini…
Hem de başka birisi için….
Pencereden dışarı baktığında düşünürsün, acı gerçeklerle yüzleştiğimde de böyle yağmur yağıyordu. Hem pencereme hem yüreğime…
Sevgiler eskir, sevgiler biter… İnsan eninde sonunda bunu kabul etmek zorunda kalır. Ama giden neden bu kadar gürültülü bir şekilde ayrılır ki yüreğinden…
Vakti geldi….
Her şey gibi ayrılığın da…
Her giden bir parçanı götürür senden. Bir sonraki sevgilerin biraz daha yaralıdır sanki. Gelen de senden farklı değildir. O da yaralanmıştır bir önceki ilişkisinde…
Saklı kalan anılar gün ışığına çıkmaz belki hiçbir zaman ama onlar ordadır. Gözünü her kapattığında, ortak şarkınızı her dinlediğinde, her resmine baktığında…
Onu unutulmaz kılan gidişi değil, gidiş şekli olur.
Sessiz sedasız biten aşklar da acıtır elbet insanın ruhunu. Ama hiçbir şey aldatılmanın verdiği acı gibi olmaz. Olamaz…
Yolu açık olsun dersin ama ne fayda…
Kalbin de öyle der mi? Hayır… Nasıl üzdüyse beni, kendisi de aynı acıyı yaşasın der…
Doğru mu yanlış mı bilmem… Tek bildiğim içine attığın büyük sıkıntıyı dilinin ucuna kadar getirip de paylaşamamandır…
Öyle de olması gerekir belki…
Paylaşsan ne olacak ki?... Beni bırakıp gitti… İşte yüreğindeki tarifsiz acının özeti… Hem de başka birisiyle…
Başın önünde, gözlerin yaşlarla dolu, fısıldarsın bu cümleleri en yakın dostuna. Seni anlamaz mı? Anlar elbet… O da bilir neler olup bittiğini küçücük kalbinde… O, sürekli gideni düşünmenin seni daha çok kırmaktan başka işe yaramayacağını, artık başını kaldırıp önüne bakman gerektiğini söyleyecek. Yani doğru olanı…
Ama hangi doğru yaralanan duygularını iyileştirecek?
Hangi doğru gözyaşlarını durduracak?
Gözün gibi baktığın kişi, artık başkasına ait. Buna mı üzülesin? Yoksa başkası için seni artık hayatından bir toz bezi gibi atmış olmasına mı?
Her bitiş üzücüdür… Son sözler çıkmaz bir türlü akıldan. Ama senin hatırlayacağın bir son sözün bile yoktur. Bunca yıllık ilişkinin bitiş cümlesi yoktur sadece üç nokta ve soru işaretleri kalır…
Nerde hata yaptım?
Bende neyi bulamadı da bir başkasını tercih etti?
Üç günlük değil yıllanmış bir ilişki böyle mi bitecekti?
Bu soruların hiçbir önemi yok. Çünkü cevabını verebilecek tek kişi de artık hayatında yok…
Elbette ayağa kalkacaksın, başını önüne eğdiren bir gün kendisi eğecek başını önüne. O da sana yaptıklarını anlayacak. Haberin olsun ya da olmasın vicdanının sesi de onu uyutmayacak geceleri…
Zaten bu hep böyle olmamış mıdır?
Yapılan her kötülük insanın kendisine geri döner. Döktürülen her gözyaşı kendisini bulur. Açılan her yara kapanır. Giden elbette bir gün geri dönmeyi ister…
Bir gün bir yerlerde seni yürekten sevecek, sana gerçekten değer verecek belki kalbi yaralı ama hala gerçek sevgiyi arayan birisi çıkacak…
Geçmişin geçmişte kalacağını, bundan sonrasının gelecek ve sana değer veren insanlar olduğunu anlayacaksın…
Biliyorum sadece biraz zamana ihtiyacın var. Kırılan kalp günü geldiğinde eskisinden daha sağlam, daha sevgi dolu olacak…
Çok sevdin, yanıldın…
Yanlış insanı hayatına soktun ve o da hak etmediği büyük sevgiyi bonkörce kullandı. Zamanı geldiğinde senin sevginin değerini bilen de çıkacak sana gerçek sevgiyi gösteren de…
Sadece zaman…
Birazcık zaman…
Uyandığın her yeni gün eskiden bir adım daha uzaklaşıyorsun. Bir gün uyandığında yaşanan acıların, çekilen bütün sıkıntıların sadece birer ‘anı’ olduğunu göreceksin.
Sadece o güne kadar içinde umudun, dilinde duan ve kalbinde sevgin eksik olmasın…
Bilirsin gelmeyecektir. Belki de gelecek ama… Kim bilir ne zaman….
Canını yakanları anlatamazsın kimseye. Anlatamazsın, çünkü gideni haklı çıkartacak hiçbir şeyin kalmamıştır elinde. “En azından” dersin… Sonra kelimeler düğümlenir boğazında. Çünkü “En azından…” diye başlayacağın cümleleri de götürmüştür.
Bırak başkalarını, kendine bile açıklayamazsın birçok şeyi….
Yıllar önce gözünün içine bakara söylediği şarkıları şimdi başkasının kulağına fısıldadığını bilmek yakar canını…
Bunu kabullenmek ne kadar zamanını alır ki bir insanın? Üç ay, beş ay, bir yıl…
Bilemezsin….
Onu unutmaya çalıştığın zamanın süresiyle sevginin büyüklüğünün doğru orantılı olduğunu düşünürsün belki de…Hayır, bu yanlıştır. Belki de doğrudur ama işin özü bambaşkadır. Bazen öylesine başlayan, üç beş günlük zaman dilimini geçmeyen ilişkiler de kalbinde uzun süre kalır. Bunun nedeni duyduğun sevgiden çok gidenin sende bıraktığı izler olur.
Belki de gidişinden daha önemli olan nasıl gittiğidir….
Sevgiler biter, insanlar bıkar, ayrılık zamanı elbet gelir çatar…
İşte o zaman karşındaki nasıl canını yakmışsa, o kadar uzun zaman alır onu unutmak…. Sevgi değildir, her gece seni ağlatan, her sabah uyandığında aklına getiren. Daha fazlasıdır…
Ama söyleyemezsin kimseye… Çünkü giden o kadar yaramıştır ki seni, açıklamasını yapamazsın.
Her şeyden önce aldatmıştır…
Başka birisi için terk etmiştir seni…
Ve bunu aylar sonra, seni uğruna terk ettiğinden duyarsın…
En çok da ne koyar insana biliyor musun? Kendi kendine dersin “Sen gitmek istedin de ben mi bırakmadım seni?”
Keşkeler ardı ardına sıralanır. Keşke ondan duysaydım gerçekleri, keşke gelip kendisi deseydi ki ayrılmak istiyorum…
Sonra dönüp geçmişe bakarsın. Senden af dileyen, seni bekleyen, seni tekrar hayatından görmek için elinden gelen her şeyi yapan kişi daha ayı dolmadan sana sırtını dönüvermiş…
Belki de budur insanın canını asıl acıtan…
Dedim ya…
Gidişi koymuyor, koymuyor da, nasıl gittiğini düşündükçe canı acıyor insanın…
Düşünmek istemiyorsun ama her şey birden onu hatırlatıyor. Ağlamak istemiyorsun ama birden gözlerin doluyor…
Gidişine değil nasıl gittiğine ağlıyorsun.
Nelere tercih etmiş beni, diyorsun. Sonra düşünüyorsun… Belki de intikamdı derdi, diye. Ne intikamı mı? Yıllarca yaptığı hatalarını affetmekten usanıp her defasında “Artık ayrılalım” cümlesini duymanın acı intikamı. Artık güçlüyüm ve ben seni terk ediyorum mesajını vermek istedi herhalde, dersin.
Ama karşındaki intikamını yanlış almıştır. Çünkü ayrılıkla aldatma aynı değildir. Sen öncesinde defalarca ayrılmışsındır ama o seni aldatmıştır…
İçinden hissedersin. Dünya küçük, ahım büyük… Bir yerden elbet çıkacak karşıma, dersin…
Ama çıkınca onun yüzüne nasıl bakacağını hiç düşünmezsin. Sen terk edilensindir artık. Hayır, sadece bu kadar değil başka birisi için terk edilensindir. İlki değil de ikincisi yakar insanın içini…
Aradaki farkı anlamadan, senden intikamını alarak gitmiştir giden… Dönse ne olur ki?
Öyle yanlışlar vardır ki, ne gidenin geri dönüp af dilemeye yüzü vardır, ne de gelse bile senin affedecek gücün vardır. Utanırsın affetmeye…
Belki yine gelir bakar sözlerine… Sanki günahsız gibi….
Ama sen nasıl affedebilirsin ki?
Merak içinde ettiğinde açılmayan telefonları, acil işim var ben seni sonra ararım diye sürekli ertelenmelerini…
Hem de başka birisi için….
Pencereden dışarı baktığında düşünürsün, acı gerçeklerle yüzleştiğimde de böyle yağmur yağıyordu. Hem pencereme hem yüreğime…
Sevgiler eskir, sevgiler biter… İnsan eninde sonunda bunu kabul etmek zorunda kalır. Ama giden neden bu kadar gürültülü bir şekilde ayrılır ki yüreğinden…
Vakti geldi….
Her şey gibi ayrılığın da…
Her giden bir parçanı götürür senden. Bir sonraki sevgilerin biraz daha yaralıdır sanki. Gelen de senden farklı değildir. O da yaralanmıştır bir önceki ilişkisinde…
Saklı kalan anılar gün ışığına çıkmaz belki hiçbir zaman ama onlar ordadır. Gözünü her kapattığında, ortak şarkınızı her dinlediğinde, her resmine baktığında…
Onu unutulmaz kılan gidişi değil, gidiş şekli olur.
Sessiz sedasız biten aşklar da acıtır elbet insanın ruhunu. Ama hiçbir şey aldatılmanın verdiği acı gibi olmaz. Olamaz…
Yolu açık olsun dersin ama ne fayda…
Kalbin de öyle der mi? Hayır… Nasıl üzdüyse beni, kendisi de aynı acıyı yaşasın der…
Doğru mu yanlış mı bilmem… Tek bildiğim içine attığın büyük sıkıntıyı dilinin ucuna kadar getirip de paylaşamamandır…
Öyle de olması gerekir belki…
Paylaşsan ne olacak ki?... Beni bırakıp gitti… İşte yüreğindeki tarifsiz acının özeti… Hem de başka birisiyle…
Başın önünde, gözlerin yaşlarla dolu, fısıldarsın bu cümleleri en yakın dostuna. Seni anlamaz mı? Anlar elbet… O da bilir neler olup bittiğini küçücük kalbinde… O, sürekli gideni düşünmenin seni daha çok kırmaktan başka işe yaramayacağını, artık başını kaldırıp önüne bakman gerektiğini söyleyecek. Yani doğru olanı…
Ama hangi doğru yaralanan duygularını iyileştirecek?
Hangi doğru gözyaşlarını durduracak?
Gözün gibi baktığın kişi, artık başkasına ait. Buna mı üzülesin? Yoksa başkası için seni artık hayatından bir toz bezi gibi atmış olmasına mı?
Her bitiş üzücüdür… Son sözler çıkmaz bir türlü akıldan. Ama senin hatırlayacağın bir son sözün bile yoktur. Bunca yıllık ilişkinin bitiş cümlesi yoktur sadece üç nokta ve soru işaretleri kalır…
Nerde hata yaptım?
Bende neyi bulamadı da bir başkasını tercih etti?
Üç günlük değil yıllanmış bir ilişki böyle mi bitecekti?
Bu soruların hiçbir önemi yok. Çünkü cevabını verebilecek tek kişi de artık hayatında yok…
Elbette ayağa kalkacaksın, başını önüne eğdiren bir gün kendisi eğecek başını önüne. O da sana yaptıklarını anlayacak. Haberin olsun ya da olmasın vicdanının sesi de onu uyutmayacak geceleri…
Zaten bu hep böyle olmamış mıdır?
Yapılan her kötülük insanın kendisine geri döner. Döktürülen her gözyaşı kendisini bulur. Açılan her yara kapanır. Giden elbette bir gün geri dönmeyi ister…
Bir gün bir yerlerde seni yürekten sevecek, sana gerçekten değer verecek belki kalbi yaralı ama hala gerçek sevgiyi arayan birisi çıkacak…
Geçmişin geçmişte kalacağını, bundan sonrasının gelecek ve sana değer veren insanlar olduğunu anlayacaksın…
Biliyorum sadece biraz zamana ihtiyacın var. Kırılan kalp günü geldiğinde eskisinden daha sağlam, daha sevgi dolu olacak…
Çok sevdin, yanıldın…
Yanlış insanı hayatına soktun ve o da hak etmediği büyük sevgiyi bonkörce kullandı. Zamanı geldiğinde senin sevginin değerini bilen de çıkacak sana gerçek sevgiyi gösteren de…
Sadece zaman…
Birazcık zaman…
Uyandığın her yeni gün eskiden bir adım daha uzaklaşıyorsun. Bir gün uyandığında yaşanan acıların, çekilen bütün sıkıntıların sadece birer ‘anı’ olduğunu göreceksin.
Sadece o güne kadar içinde umudun, dilinde duan ve kalbinde sevgin eksik olmasın…