1. Yazıcıoğlu Ahmed Bican'ın Melhemesi
Ahmed Bîcan51 eserini, manzum mensur karışık bir tarzda ve 11 Zilhicce 870 (25 Temmuz 1466) tarihinde kaleme almıştır. Eserin manzum kısımları Yazıcı Selahaddin'in şemsiyye'sinden alınmadır. Başka bir deyişle Ahmed Bîcan, babasının eserini manzum-mensur karışık bir tarzda yeniden yazmıştır. Ahmed Bîcan eserin başında, çalışmasının "şemsiyye" veya "Melheme" olarak adlandırılabileceğini söylemiştir. Ancak eserin sonunda-ketebe kaydında-adı, "Bostanü'l-Hakayık" olarak gösterilmiştir.52 Eserin, tespit edebildiğimiz kadarıyla üç nüshası bulunmaktadır.
3. Ebrî Hoca İbn Âdil'in Melhemesi
Hayatı hakkında herhangi bir bilgi bulamadığımız Ebrî Hoca İbn Âdil'in melhemesi53 mensur olup "İhtiyârât fi'n-Nücum", "Melhame Ma'a Nücum", "Melheme-i İbn Âdil", ve "İhtiyârât-ı Külliye", gibi çeşitli adlarla anılmaktadır. Eserin "dibâçe"sinde adının "Ebrî Hâce İbn Âdil" olduğunu belirten müellifin buradaki sözlerinden anladığımız kadarıyla eser, "hikmet" ve yıldızbilim kitaplarından derlenen bilgilerin Türkçe'ye çevrilmesiyle oluşturulmuştur: "Bu ihtiyârât-ı kavâ'id-i külliyedür ki hikmet ü nücum kitâblarından istihrâc olunup Türkî diline tercüme olundu." Ancak çevirinin hangi kitap veya kitaplardan yapıldığı konusunda herhangi bir bilgiye rastlanamamıştır. Eserdeki ifade tarzı, çevirinin serbest yapıldığı fikrini verirken "Bu kitâb sekiz yüz altmış dördinde yazıldı."54 cümlesi de eserin 864'te (1459-60) kaleme alındığını anlatmaktadır.
Ebrî Hoca'nın eseri yedi bölümden oluşmaktadır: 1-Her ayın gurresi (ilk günü) hangi güne gelir? 2- Haftanın günlerinde neler yapılır, neler yapılmaz? 3- Ay ve güneş on iki burca geldiğinde ne yapmak gerekir? 4- Ay'ın 28 menzilinin seyri ve şekli, 5- Melheme, 6- 28 menzilin doğuş ve batış günleri, 7- Yıldızların ve yedi iklimin keyfiyeti. Görüldüğü üzere esere adını veren "melheme", eserin tamamını değil, bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak burada melhemeden bağımsız olarak bölümler halinde anlatılan bazı konulara ait bilgileri, diğer melhemelerin içerisinde de bulmak mümkündür. Sadece birinci ve yedinci bölümdeki konulara ilişkin bilgiler, diğer melhemelerde bulunmamaktadır.
Çevirenini tespit edemediğimiz bazı melhemeler, Ebrî Hoca'nın melhemesindeki satırların hemen hemen aynısını bünyelerinde barındırmaktadırlar. Bu bizde, Ebrî Hoca'nın eserinin sadece melheme kısmının bazı kişiler tarafından müstakil bir eser olarak istinsah edildiği fikrini uyandırmaktadır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Ebrî Hoca'nın melhemesinin on iki adet nüshası bulunmaktadır.
3. Cevrî'nin Melhemesi
Melheme, Cevrî İbrahim Çelebi'nin55 tanınmış eserlerinden biridir. Mesnevî nazım şekliyle ve aruzun "fe'ilâtün mefâ'ilün fe'ilün" kalıbıyla yazılmıştır. Eserde, birkaç istisna hariç, tüm başlıklar Farsçadır. Ayrıca bu başlıkların bir çoğunun -özellikle fasıl başlıklarının- da aruzun aynı kalıbında yazılmış olması dikkat çekicidir. Eser, 1045 (1635-6) yılında yazılmış olup 3672 beyit tutarındadır.
Cevrî'nin melhemesinin çok sayıda nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan bazılarında Ay'ın 28 menzilinin anlatıldığı kısım ya yoktur ya da "hatime" bölümünden sonra yazılmıştır. Kimi nüshalarda ise burçlar ve Ay'ın 28 menzilinin anlatıldığı bölümler bulunmamakta kimisinde de bu kısımlar "hatime"den sonra gelmektedir. Cevrî'nin melhemesinin manzum mensur karışık olarak istinsah edilmiş nüshaları da bulunmaktadır ki bunu müstensih, eserin daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla yaptığını söylemektedir.
Cevrî'nin melhemesi, ilki 1273'te (1856) "Tabhâne-i Âmire"de; ikincisi 1294'te (1877) "Mustafa Efendi'nin Basmahânesi"nde ve sonuncusu da 1304'te (1886) "Mehmet Rıza Efendi'nin Matbaası"nda olmak üzere üç defa basılmıştır. Eserin Osmanlı Devleti tarafından yasaklandığını daha önceden belirtmiştik. Cevrî'nin melhemesinin tespit edebildiğimiz kadarıyla altmışa yakın nüshası bulunmaktadır.
5. Çevireni Tespit Edilemeyen Melhemeler
Çevirenini tespit edemediğimiz melhemelerin tamamı mensurdur. Bunlardan bir kısmı hamdele, salvele ve eserin hikayesinin anlatıldığı bir giriş bölümüyle başlarken bir kısmı da doğrudan babların anlatımıyla başlamaktadır. Bu melhemeler içerisinden en eskisi 971 (1563); en yenisi ise 1309 (1891) tarihinde istinsah edilmiştir. Fakat üzerinde istinsah kaydı olmayıp da daha yakın zamanlarda yazıldığı anlaşılan nüshalar da bulunmaktadır. Örneğin bu nüshalardan birisi günümüze daha yakın zamanlarda ortaya çıkan çizgili defterlerden birine istinsah edilmiştir.
Mensur melhemelerde de aynı anlatım planını görmek mümkündür. Ancak bunlarda Ay'ın 28 menzilinin ve burçların anlatıldığı müstakil bir bölüm bulunmamaktadır. Fakat bazı mensur melheme nüshalarında "menâzil-i kamer", melheme metninden sonra ayrı bir eser olarak yazılmıştır.
Bu gruba giren elli civarındaki melhemenin bir kısmının Ebu'l-Fazl'ın eserinden tercüme edildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan bir kısmı ise nereden çevrildiğini anlamamıza yarayacak ip ucu vermemektedir. Ancak nüshalardan bir tanesi, Arapça bir melhemeden çevrildiğini belirtmektedir; "Arab dilinden Türkî diline tercüme kıldım."56 (Y202: 95b).
Bu gruptaki nüshaların tamamı, farklı mütercimler tarafından çevrilmiş değildir. Nüshaların incelenmesinden anlaşıldığı kadarıyla bunlar ifadelerinin benzerliği yönüyle kendi aralarında gruplar oluşturmaktadırlar. Başka bir deyişle bunların içerisinde bir mütercimin kaleminden çıkmış ve muhtelif zamanlarda ondan istinsah edilmiş birbirinin aynı nüshalar göze çarpmaktadır. Ayrıca bu grupta yer alan ve farklı mütercimlerce tercüme edilenler de birbirlerinden sadece ifade farklılığı yönüyle ayrılmaktadır. Anlattıkları konu ve verdikleri bilgiler/hükümler hep aynıdır. Başlangıçları ve sonları ufak nüanslarla aynı olduğu için bu eserlerin tamamının muhtelif zamanlarda farklı kişiler tarafından aynı eserden tercüme edildiği söylenebilir.
6. Diğer Melhemeler
Bu gruptaki melhemeleri, biri hariç, Türkiye kütüphanelerinde bulunan Arapça ve Farsça melhemeler oluşturmaktadır. Türkçe olmamasına rağmen, bunları Türk Edebiyatındaki melhemeler olarak görmemizin sebebi, bunların, aldıkları eğitim dolayısıyla söz konusu dillere vâkıf olan Türklerce okunmuş olması ve Türkçe'ye çevrilen melhemelere kaynaklık etmiş olmasıdır. Bu melhemeler incelendiğinde bunlardan Farsça olanların Ebu'l-Fazl'a ait olduğu görülecektir. Arapça olanların ise müellifi belli değildir. Türkiye kütüphanelerinde yirmiyi aşkın Arapça ve Farsça melheme nüshası bulunmaktadır. Yapılacak yeni çalışmalarla bu sayının artması muhtemeldir.
Kuşkusuz melhemelerin tamamı bunlardan ibaret değildir. Bir çok özel koleksiyonda melheme metinlerine rastlamak mümkündür. Örneğin Âmil Çelebioğlu'nun ve Hüseyin Ayan'ın şahsî kütüphanelerinde şemsiyye'nin birer nüshasının var olduğu bilinmektedir. Yine Malatyalı Hüseyin Çolak'ın kütüphanesinde de Cevrî'nin melhemesinin bir nüshası bulunmaktadır. Aynı şekilde Mükremin H. Yinanç'ın, Mehmet Arslan'ın ve Rasim Deniz'in özel kitaplıklarında mensur melheme nüshalarının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Kütüphanelerde başka isimler altında kayıtlı melheme metinlerine rastlamak da mümkündür. Örneğin bir melheme metni, kütüphanede "Mecmu'a-ı Hey'et" adıyla kayıtlıdır ve bu eserin 35a-54a yaprakları arası melhemeye ayrılmıştır. Yine "Resâil-i Ahkâm-ı Nücûm" adıyla kayıtlı olan bir eserin 51b-97a yaprakları arasında melheme yer almaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak ve yeni melheme nüshaları bulmak mümkündür. Ancak bu, melhemeler konusundaki söylediklerimize kayda değer yeni bilgiler ilave etmeyecektir. Sadece melhemelerin ne kadar çok okunduğunu söylerken elimizde daha fazla ve sağlam delil olmasını sağlayacaktır.
Çok sayıda melheme metninin ve nüshasının olması bir soruyu akla getirmektedir: Farklı kişiler tarafından kaleme alınmış bu metinler arasında fark var mıdır, varsa ne ölçüdedir? İster manzum, ister mensur, isterse manzum mensur karışık olsun bu metinlerin fasıllarında muhteva bakımından hiç bir fark yoktur. Var olan fark sadece ifade ediliş tarzlarındadır. Aynı durum, farklı dillerdeki melhemeler için de geçerlidir. Yani melhemenin dili, şekli, yazarı veya mütercimi ne ve kim olursa olsun melhemelerde muhteva, alametlere bakılarak verilen hükümler, hep aynıdır. Çünkü yukarıda sıraladığımız bütün bu melheme nüshalarının tamamı, tek bir metne dayanmaktadır. Başka bir deyişle bütün bu melheme nüshaları aslında bir kitaptır. Yani ortada bir melheme metni vardır ve nüshalar bu metnin farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından çoğaltılmış şeklidir. Metinlerin fasıllarında mütercim veya müstensihlerden kaynaklanan farklar olduğu görülmektedir.
Metinlerin diller arası geçişlerde, metnin özünde olmamak kaydıyla, bir miktar adaptasyona uğradığı da anlaşılmaktadır. Örneğin Türkçe melhemelere Türkçe ay adlarının eklenmesi gibi veya yer adlarının adaptasyona uğraması gibi. Melheme metinlerinde göze çarpan en büyük farklılık, her babın fasıllara geçmeden önceki kısmında görülmektedir. Buralarda aylara ilişkin olarak verilen bilgiler nicelik yönünden birbirinden farklıdır. Özellikle kimi mensur melhemelerde bu bilgilere hiç rastlanmazken, kimilerinde bu çeşit bilgiler az bir yer tutmaktadır. Babların fasıllardan önceki kısmında en fazla bilgiyi barındıran melheme, Yazıcı Selahaddin'in şemsiyye'sidir. Hatta şemsiyye'de diğer melhemelerin hiç birisinde bulunmayan bazı bölümler de mevcuttur. Bütün bunlar dikkate alındığında her bir melheme nüshasına, tek bir metinden yapılmış ve fakat bünyesinde mütercim ve müstensih farklılıkları bulunduran çeviriler nazarıyla bakılmalı ve bunlar o şekilde değerlendirilmelidir.
Sözlü kültür ortamının ürünü olan melhemeler, okuyucularına yine o ortamın bilgilerini sunmaktadırlar. Melhemelerde, bu eserlerin yazılıp okunduğu dönem insanının ihtiyacı olan birçok alanla ilgili bilgilere rastlamak mümkündür. Melhemelerin bize sunduğu bilgiler, takvimden meteorolojiye, tabiat bilgisinden coğrafya, sağlık, beslenme ve astrolojiye, dinî inanışlardan tarım ve hayvancılığa ve hatta cinsel ilişkiye kadar geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Bu itibarla melhemelere halkbilgisi kileri/ansikopedisi denilse yeridir. Günümüz ansiklopedilerinde kategorilere ayrılmış olarak bulabildiğimiz bilgiler, geçmişin bir çeşit ansiklopedisi olarak nitelendirebileceğimiz melhemelerde sınıflandırılmaksızın ve dağınık bir şekilde bir arada bulunmaktadır.
Melhemelerin içerisinde barındırdığı bilgilerin başında takvimle ilgili olanlar gelmektedir. Bu cümleden olmak üzere melhemelerde, yılbaşının ne zaman olduğu, yılın kaç mevsim ve kaç ay olduğu, hangi ayların hangi mevsimi oluşturduğu, ayların kaçar gün çektiği, bir günün kaç saat olduğu konularında ve günlerin uzayıp kısalması, bir saatin derec, dakika, saniye, salise cinsinden bölümleri hakkında bilgiler verilmektedir. İnsan hayatının bir düzene sokulabilmesi için içerisinde yaşanılan ve insanı kuşatan zamanın belirli periyotlara ayırılması elzem bir ihtiyaçtır. İşte günümüzde duvar, masa ve cep takvimleri gibi çeşitli yapı ve şekillerdeki araçlarla giderilen bu ihtiyaç, geçmişte melhemeler tarafından karşılanmıştır ya da en azından melhemeler bu ihtiyacı karşılayan araçlardan birisi olmuştur.
İnsanın tabiatla olan mücadelesinde ona yardımcı olan pek çok unsur vardır ve bu unsurlardan birinin yetersizliği veya yokluğu mücadeledeki başarı oranını düşürecektir. Mücadelede başarılı olabilmek için öncelikle mücadele edilen olgunun tanınması gerekmektedir. İnsanın daima mücadele halinde bulunduğu tabiatı tanımak için harcadığı çabalar sonucunda elde ettiği bilgilerin bir kısmı, meteorolojik bilgi adı altında toplanmaktadır. Melhemelerdeki bilgi kategorilerinden birisi de, takvime bağlı olarak gerçekleşen meteorolojik durumlarla alakalıdır. Melhemelerde, halk meteorolojisi olarak nitelendirilen ve günümüzde daha çok duvar takvimlerinde rastladığımız "erbain", "hamsin", "cemre", "berdü'l-acuz", "Hızır günü", "gündönümü", "bahur", "kasım günleri" gibi konularda ve bir yılın iklim özellikleri hakkında çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Geçmişin ve hatta günümüzün birçok insanı, bu bilgiler ışığında işlerini ayarlamakta ve hayatını ona göre düzenlemektedir. Başka bir deyişle meteoroloji konusundaki bu halkbilgileri, günümüzde resmî bir kurum olarak çalışan ve kendine göre geliştirdiği bilimsel metotlarla, insanların duruma uygun tedbir alması için hava tahminleri yapan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün görevini yapmıştır ve hâlâ yapmaktadır.
Meteorolojik bilgilerden başka, tabiati tanımaya yönelik olarak elde edilmiş başka bilgiler de bulunmaktadır melhemelerde. Nehirlerin debisi, vahşî hayvanların, kuşların ve böceklerin çeşitli özellikleri, bitkilerin ve denizlerin durumu gibi çeşitli konularındaki bilgileri de melhemelerin satırları arasında görmek mümkündür. Bu bilgiler de sırası geldiğinde, insan hayatını kolaylaştırmak için kullanılacaktır.
Melhemelerde göze çarpan bilgilerden bir kısmı da melhemelerin hitap ettiği dönem insanın üretim tarzlarıyla ilgilidir. Kuşkusuz melhemelerin yazıldığı ve okunduğu dönem insanı, hayatını sürdürebilmek için tarım ve hayvancılıkla uğraşmakta, ara sıra ava çıkmakta ve ticaret yapmaktadır. İşte melhemelerde bu konulara dair bilgiler de bulunmaktadır. Toprak ne zaman sürülür ve ekilir? Ağaçlar ne zaman sulanır veya aşılanır? Hasat ne zaman yapılır? Hangi tohumu ekmek daha yararlıdır? Evcil hayvanlar ne zaman ve nasıl soğuktan korunur? Ne tür hayvanlar avlanır? Ne şekilde ticaret yapılır? Ticaret yollarında insanları hangi tehlikeler beklemektedir? Bütün bu soruların cevabı, melhemelerde verilmektedir.Melhemelerdeki bilgilerin bir kısmı da sağlıkla alakalıdır. En büyük varlık olarak nitelendirilen sağlığı korumak için nelere dikkat edilmesi gerektiği, sağlığın bozulmaması için hangi durumlarda ne gibi uygulamaların yapılmasının uygun olduğu konularında bilgiler verilmektedir. Başka bir deyişle melhemeler, kehanet kitabı olmanın yanında, eskinin tıp anlayışını ve uygulamalarını yansıtan bir ayna konumuna da sahiptir.
Melhemelerdeki sağlıkla ilgili bilgilerin bir kümesini de "beslenme bilgileri" oluşturmaktadır. Bu bilgiler insanların hangi ayda neleri yemesi ve nelere karşı perhiz tutması gerektiğini içermektedir. Oldukça fazla bir yekun tutan bu bilgileriyle melhemeler, adetâ bugünkü diyetisyenlerin görevini yapmıştır. Melhemelerde tarihî-dinî olay ya da kişilere ait bilgiler de bulunmaktadır. Bu cümleden olarak verilen bilgiler daha çok peygamberlerle ilgilidir. Onların doğum, ölüm zamanlarını, yaşadıkları olayları melhemelerden öğrenmek mümkündür. Buna göre melhemelerin, içerisinde minyatür bir peygamberler tarihi taşıdığını söylemek yanlış olmaz sanırız. Melhemelerde peygamberler hakkındaki bilgilerin yanı sıra birtakım dinî pratik ve bayramlar hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Melhemeler, peygamberler ve onların kıssalarıyla dinî pratik ve bayramlar hakkındaki bilgileriyle insanın "manevî bilgi" ihtiyacını da karşılamaktadır.
Melhemelerde, halk arasında bugün hâlâ izlerine rastlayabildiğimiz uğurlu ve uğursuz günler konusunda bilgiler de bulunmaktadır. Melhemelerde yer alan bir diğer bilgi kategorisini de astroloji konusundaki bilgiler oluşturmaktadır. Güneşin hangi burca ne zaman girdiği, diğer burca ne zaman geçtiği, ayın menzilleri konularında ve ayın burçlardaki konumlarıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Melhemelerde bunların yanında, gelecek yılın hava durumunu ve gelecek yıl hangi tohumu ekmenin uygun olacağını anlamaya yönelik pratikler, cinsel ilişkinin zamanı, günlerin özellikleri ve bu günlerde neler yapılabilir, neler yapılamaz gibi daha birçok konuda bilgiye rastlanılmaktadır. Melhemelerde geçen bütün bu saydığımız kültürel unsurların benzerlerini Türk kültürü içerisinde de bulmak mümkündür.57
1 Buradaki "evren" kelimesiyle ilk planda, içerisinde çeşitli gezegen, yıldız ve güneşlerin bulunduğu, henüz sınırları tayin edilememiş "uzay"ı kastetmiyor; insanın içerisine doğduğu, duyu organlarıyla ve aklıyla algılayabildiği, kavrayabildiği, onun şu ya da bu şekil veya derecede ilgi alanına giren olay, olgu, durum ve ortamlar toplamından oluşan bütünü anlatmak istiyoruz. Makro planda düşünüldüğünde gerçekte herkes aynı evren içerisindedir, ancak her insanın fizikî ve sosyal çevre şartları, algı düzeyi ve ilgi alanı farklı olduğundan herkesin evreni de farklıdır. Bu sebeple iki evrenden söz edilebilir: 1-Pozitif bilimlerin gösterdiği evren, 2-Herkesin kavrama ve algılama kapsamına göre değişebilen kendi evreni.
2 Buradaki "bilgi" sözcüğünden kastımız sadece herhangi bir bilim ya da sanat dalında ortaya atılan hipotezler veya doğruluğu kesin delillerle ıspatlanmış veriler değildir; insanın, hayatını istediği biçimde idame ettirebilmesi için içgüdülerinden sonra öğrendiği/öğrenmek zorunda olduğu her şeydir. Başka bir ifadeyle bu 'her şey', insanın beşikten mezara kadar öğrendikleridir. Bilgi ve çeşitleri hakkında detaylı bilgi için bkz.: Cihan DURA, Bilgi Toplumu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990; Hüsamettin ARSLAN, Epistemik Cemaat Bir Bilim Sosyolojisi Denemesi, Paradigma Yay., İstanbul 1992.
3 Fal ve kehanet çeşitleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmet AYDIN, "Fal", TDV İslam Ansiklopedisi, 12. Cilt, İstanbul 1995, s. 134-138; Giovanni SCOGNAMİLLO-A. ARSLAN, Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Fal, Karizma Yay., İstanbul 2000, Arif ARSLAN-H. YILMAZ, Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Kehanet, Karizma Yay., İstanbul 2000.
4 Semavî dinler fal ve kehaneti açıkça yasaklamaktadır. Örneğin İslamın bu konuya yaklaşımı için [İlyas ÇELEBİ, "İslam'da Fal"a TDV İslam Ansiklopedisi, 12. Cilt, İstanbul 1995, s. 138139; Giovanni SCOGNAMİLLO-A. ARSLAN, a.g.e., s. 163-167; Arif ARSLAN-H. YILMAZ, a.g.e., s. 223-232. ] bakılabilir.
5 Kuran-ı Kerim kullanarak fala bakma ve bunun metotlarıyla ilgili detay için bkz.: Mustafa UZUN, "Falnâme" TDV İslam Ansiklopedisi, 12. Cilt, İstanbul 1995, s. 141-145; şeref BOYRAZ, "Üç Manzume ve Halkbilimi Açısından Değeri", Türklük Bilimi Araştırmaları, 9. Sayı, Sivas 2000, s. 151174.
6 Fal, kehanet ve melheme arasındaki benzer ve farklı noktalar hakkında ayrıntılı biligi için bkz.: şeref BOYRAZ, "Türk Halkbiliminin Yazılı Kaynakları Olarak Melhemeler", (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2000, s. 2-5.
7 Melhemeler konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalar ve bunların kritiği hakkında bkz.: şeref BOYRAZ, a.g.t., s. 6-12.
8 Mevlüt SARI, El-Mevârid Arapça Türkçe Lügat, Bahar Yayınevi, İstanbul 1984 (?), s. 1359.
9 D. B. MACDONALD, "Melâhim", İslam Ansiklopedisi, VII. Cilt, MEB Yay., İstanbul 1988, s.
10 Mevlüt SARI, a.g.e., s. 1359.
11 İlyas ÇELEBİ, "İslam Kaynaklarında Fiten, Melâhim ve Herc İnançları", Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XI-XII, İstanbul 1997, s. 153-154.
12 şemseddin Sami, Kâmus-ı Türkî. Enderun Kitabevi, İstanbul 1989, s. 1401.
13 Bkz.: Taşköprüzâde Ahmed, Mevzuâtü'l-ülûm, (Müt.: Taşköprüzâde Kemaleddin Mehmed), İkdam Matbaası, İstanbul 1313, s. 418.
14 Bu konudaki geniş bilgi için bkz.: İlyas ÇELEBİ, a.g.m., s. 156-163.
15 Müneccimlerin gelecekten haber verme metodları konusunda; Mehmed Çelebi'nin, "Ahkâm-ı Sâl-i Âlem, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Blm., nu: 1974, yk. 1b-48b" künyeli eserine ve Aydın Sayılı'nın" Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, TTK Yay., Ankara 1982. " adlı çalışmasına bakılabilir.
16 İbn Haldun, Mukaddime II. (Çev. Zâkir Kadirî ügan), MEB Yay., İstanbul 1989, s. 199-222.
17 İsmail KARA, "Melhame", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, VI. Cilt, Dergah Yay., İstanbul 1986, s. 241.
18 İlyas ÇELEBİ, a.g.m., s. 179.
19 Melhame Tercümesi, Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya Blm., nu: 2705/1, yk. 3a.
20 Bugün astroloji olarak da bilinen ilm-i nücum hakkında ayrıntılı bilgi için Aydın SAYILI'nın 15. dipnotta adı geçen eserine ve "Giovanni SCOGNAMİLLO, Astroloji ve Yıldız Bilimi, Karizma Yay., İstanbul 1999. " künyeli kaynağa bakılabilir.
21 Melhametü'l-Hakimiyye Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya Blm., nu: 2790, yk. 26a-31a; Melhametü'l-Muizziyye Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya Blm., nu: 2790, yk. 35a-49a.
22 Usulü'l-Melâhim, Millî Kütüphane, Yz A 3018, yk. 1b.
23 Mevlüt SARI, a.g.e., s. 1394.
24 "Mülhime", "ilham eden, Allah"; "mülheme" ise "ilham edilen, kalbe doğan şey" manalarındadır. Bkz.: Ferit DEVELLİOÐLü, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 1988, s. 860.
25 Edgar BLOCHET, Cataloge des Manuscrits Turc. I, Bibliothèque National, Paris1932, s. 390; Fehmi Edhem KARATAY, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, Topkapı Sarayı Müzesi Yay., İstanbul 1961, s. 531-535; Mehmet EMİNOGLU, Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğu I, Kültür Müdürlüğü Yay., Konya 1997, s. 50.
26 Kuran'da yaklaşık elli yerde, "gayb" bilgisinin Allah'a ait olduğu ve Allah'ın gaybî bazı bilgileri peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiği/bildirebileceği ifade edilmektedir. Fakat gayb bilgisinin sadece Allah'a ait olduğunu doğrudan ve kesin bir ifadeyle bildiren şu âyettir: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilemez. Neml, 27/65. " Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, (Haz.: A. ÖZEK ve DİÐERLERİ), TDV Yay., Ankara 1993, s. 382.
27 Yazıcı Selahaddin, şemsiyye, Süleymaniye Kütüphânesi, Pertevniyal Blm., nu: 766, yk. 11a.
28 Yazıcızâde Ahmed Bican, Kitâb-ı Melheme, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, Revan Blm. nu: 1751, yk. 2a.
29 "İlham, kalbine koymak ve aklına getirmek anlamındadır. Dinî literatürde ise Allah'ın bazı kullarının kalbine getirdiği doğru görüş ve bilgi veya akla gelen fikir ve mana demektir. Bu kavram Kuran'da bir yerde geçmekte ve "nefse ve onu şekillendirene, ona bozukluğunu ve korunmasını ilham edene and olsun (91/7-8)" denilmektedir. Burada ilham etmek, Allah'ın her nefse, iyilik, kötülük; kâr ve zarar duygusu vermiş olması demektir. [İlham], Allah tarafından insanın içine telkin edildiği kabul edilen bir duygudur. Psikologlar bunu, ruhun şuur altı faaliyeti olarak kabul ederler ve herhangi bir meselenin temel unsurlarını birden bire kavrama olarak izah ederler. Bkz.: Kemal ATİK ve DİÐERLERİ, İslamî Kavramlar, Sema Yazar Gençlik Vakfı Yay., Ankara 1997, s. 369.
30 Kısaca Ebu'l-Fazl veya Ebu Hubeyş olarak da bilinen bu mütercim/müneccim için bkz.: Cevat İZGİ, "Hubeyş Et-Tiflisî", TDV İslam Ansiklopedisi. XVIII. Cilt, İstanbul 1998, s. 268-270.
31 Bkz.: şeref BOYRAZ, a.g.t., 29-30.
32 Usulü'l-Melâhim, Manisa İl Halk Kütüphânesi, nu: 1512, yk. 2b. Türkçedeki melhemelerin, Ebu'l-Fazl'ın eserinden çevrildiğini gösteren diğer tanıklar için bkz.: şeref BOYRAZ, a.g.t., 30-32.
33 Melhame Tercümesi Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya Blm., nu: 2705/1, yk. 3a.
34 Danyal hakkındaki bilgi ve telakkiler için bkz.: Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit, Kitabı Mukaddes şirketi Yay., Servet-i Fünun Matbaası, İstanbul 1976, s. 840-855; İskender PALA, Ansiklopedik Divan şiiri Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara 1991, s. 120; Ahmet Talat ONAY, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, (Haz.: Cemal Kurnaz), Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1992, s. 115.
35 Aydın SAYILI, a.g.e., s. 323-410.
36 A. FODOR, "Malhamat Daniyal", The Muslim East; Studies in Honour of Julius Germanus, (Ed.: Gy. Kâldy-Nagy), Lorând Eötuös Universty, Budapest 1974, s. 85.
37 Kadir ALBAYRAK, Keldanîler ve Nasturîler, Vadi Yay., İstanbul 1997, s. 43.
38 Aydın SAYILI, a.g.e., s. 324.
39 Bâbillilerin sihir ve astrolojide ne kadar ileri oldukları Kuran'daki bir ayette de belirtilmektedir: "... insanlara sihri ve Bâbil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye sihir ilmini öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Bakara, 2/102. " Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, (Haz.: A. ÖZEK, ve DİÐERLERİ), TDV Yay., Ankara 1993, 15. Ayrıca bkz. Kadir ALBAYRAK, a.g.e., s. 34.
40 E. J. Wilkinson GIBB, Osmanlı şiir Tarihi (A Hıstory of Ottoman Poetry) I-V, (Çev. Ali Çavuşoğlu), Akçağ Yay., Ankara 1999, s. 212.
41 Kadir ALBAYRAK, a.g.e., s. 23.
42 Melhame, Süleymaniye Kütüphânesi, Reisülküttab Blm., nu: 1164/2, yk. 15a, 15b.
43 A. FODOR, a.g.m., s. 85.
44 A.g.y.
45 Melhametü'l-Kübrâ, Yusuf Ağa Kütüphânesi (Konya), nu: 5006, yk. 1b.
46 Salim AYDÜZ, "Osmanlı Devletinde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar", (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1993.
47 Memâlik-i Mahrûse-i şâhâneye Duhûl ve İntişârı Memnû Bulunan Kütüb ve Resâil-i Muzırranın Esâmîsini Mübeyyin Cedveldir. Matbaa-ı Âmire, İstanbul 1318, s. 94.
48 1980'li yılların sonunda Sivas İli Yıldızeli İlçesi'ne bağlı Tat Köyü'nde İbrahim Yıldız adlı bir değirmencinin, oluşan birtakım meteorolojik hadiseleri bir kitaba bakarak yorumlamasına şahit olmuştuk. Söz konusu kitabı inceleme imkanı bulduğumuzda bunun, aynı ilçeye bağlı Akören Köyü'nde okunmakta olan başka bir nüshadan istinsah edilmiş mensur bir melheme metni olduğunu gördük. Sonradan edindiğimiz bilgilere göre İbrahim Yıldız da söz konusu melhemeyi, Akören Köyü'ndeki Nâzım Belkir'den almış. N. Belkir'in kendisi ve dedesi de melhemeyi okurlarmış.
49 Âmil ÇELEBİOÐLU, "Yazıcı Salih ve şemsiyye'si", Atatürk Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Atatürk Üniv. Basımevi, Erzurum 1976, s. 184.
50 Yazıcı Selahaddin, eseri şemsiyye ve bunun nüshaları hakkında geniş bilgi için bkz.: Âmil ÇELEBİOÐLU, a.g.m., s. 171-218; Mehmet TERZİ, "Yazıcı Salih (Selahaddin) Kitabu'ş-şemsiyye (Melhame-i şemsiyye) Dil Özellikleri-Metin-Söz Dizin", (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1994; şeref BOYRAZ, a.g.t., s. 60-68.
51 Ahmed Bîcan hakkında bkz.: Amil ÇELEBİOGLU, Muhammediye I, MEB Yay., İstanbul 1996, s. 25-32.
52 Yazıcızâde Ahmed Bîcan, Kitâb-ı Melheme, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, Revan Blm. nu: 1751, yk. 65b.
53 Eser, Süleymaniye Kütüphanesi Hafid Efendi Bölümü nu: 128/2'deki nüshanın katalog kaydında, İbn Adil Siracüddin Ömer b. Ali b. Adil Ed-Dımışkî/Ebu Hafs künyeli kişiye ait olarak gösterilmiştir. Bu kişi, 879 (1474) yılında bitirilmiş "El-Lübâb fî Ulûmi'l-Kitâb" adlı ve Kuran tefsiri konusundaki eserin müellifidir (Bkz.: Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü'l-Arifîn Esmâ'ü'l-Müellifîn ve Asârü'l-Musannifîn I, İstanbul: MEB Yay., İstanbul 1951, s. 794). Künyesinden ve eserini bitiriş tarihinden anlaşıldığı kadarıyla bu kişi, şamlı olup XV. yüzyılda yaşamıştır. Eserini çalışmamıza konu ettiğimiz Ebrî Hoca da XV. yüzyılda yaşamıştır. Her ikisinin de aynı yüzyılda yaşamış olması ve künyelerindeki "İbn Adil"in ortak olması, melhemenin İbn Adil Siracüddin Ömer b. Ali b. Adil Ed-Dımışkî/Ebu Hafs'a ait olduğunu düşündürmüş olmalıdır. Bize göre, benzerlik olmasına rağmen, bu isimler ayrı ayrı şahıslara aittir. Çünkü "El-Lübâb..."ın sahibi Arap, melhemeninki ise galip ihtimalle Türktür. Tefsir sahibi eserini Arapça yazmış; melheme sahibi ise başka dil veya dillerden Türkçeye tercüme yapmıştır. Melheme sahibi adını eserinde açıkça "Ebrî Hâce İbn Adil" olarak belirtmekte ve tefsir sahibinin künyesinde de "Ebrî Hâce" tamlaması yer almamaktadır. Ayrıca Araplar, "Ebrî Hâce" isim grubunu isimlendirme sistemlerinde kullanmamaktadırlar. Zira bu, Farslara ait bir kelime ve isimdir; Türklere de onlardan geçmiştir. Bu sebeple Kuran tefsiri yazarıyla melheme müellifinin aynı çağda yaşamış, isim benzerliği olan ayrı ayrı kişiler olduğunu düşünmekteyiz.
54 Melheme-i İbn Adil, Süleymaniye Kütüphânesi, Hafid Efendi Blm., nu: 128/2, yk. 10a, 13a.
55 Cevrî İbrahim Çelebi ve eserleri hakkında bkz.: Hüseyin AYAN, Cevrî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni, Atatürk Üniv. Yay., Atatürk Üniv. Basımevi, Erzurum1981.
56 Kitâb-ı Melheme, Mehmet Arslan Özel Kitaplığı, yk. 95b.
57 Melhemelerdeki kültürel unsurların Türk kültürü içerisindeki paralelleri ve bunların karşılaştırılması için bkz.: şeref BOYRAZ, a.g.t., s. 272-335.
Forum Sitesi