RebeL
Forum Üyesi
- Katılım
- 21 Mart 2019
- Mesajlar
- 129
- Tepkime puanı
- 0
- Takım
- HataySpor
Behlül Dana'dan İbretlik Hikayeler
Behlül’ü bilen var, bilmeyen var. Sizlere Harun Reşid’in bu meczub görünüşlü velisinden söz
etmek istiyoruz.
Bilindiği gibi, geçmiş büyükler yanlarında hep bir nasihatçi taşır, onun ikaz ve irşadından
hep istifade etmeyi düşünürlerdi. Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen bu
meczub rolündeki ikazcılar, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından
dolayı tenkid eder, irşadda bulunurlardı.
Bahsinde bulunduğumuz Behlül Dana bunlardan belki de en birincisiydi. Bir rivayete
göre Harun Reşid‘in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle
gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine aynlamayarak (H.190)’da Bağdat’da
vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (şunuziyye) kabristanina defnediien bu deli
görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yo!a getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de
düşündürmeyi tercih etmiştir.
Nitekim birgün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok alıp gitmişler. Herkes hırsız ararken
Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış. Görenler şaşkınlık içinde
sormuşlar:
-“Evini soydular, sen burada bekliyorsun!” O gayet emin şekilde cevap vermiş:
-“Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.”
Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana. Demişler ki:
-“Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın? ” şöyle cevap vermiş:
-“Ben onlarin çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğîm. Bu öyle meraklı bir
şey ki, kim bunu görmek istemez.”
Harun Reşid bir ara Behlül’ü aramış, mezarlıkta uyurken kaldırıp huzuruna getirtmiş. Behlül
Dana Halifeye sitem etmiş:
-“Neden beni uyandırıp da getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum
Tahtımda azametle oturuyordum.” Harun Reşid gülmüş:
-“Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak, o da birşey mi sanki? ” Behlül Dana hemen
cevap vermiş:
-“Ne farkeder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca
düşeceksin, fark yok ki.”
Harun Reşid tasdik makaminda basını sallar, düşünceye dalar.
Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu:
-“Mezar taşına ne yazdırayım? ” şöyle cevap verdi Behlül:
-“Ey yolcu! Bana iyi bak, benden ibret al. Dün altımda olan toprak bugün üstümde. Dün
altımda büyüyen otlar bugün de üstümde yeşermekte. Bu toprak beni gizledi ama
günahlanmı asla! Ben şimdi günahlarımla beraberim.”
Bir gün sarayın avlusunda rastladığı Behlül Dana’ya Harun Reşid sorar:
-“Nereden geliyorsun ey Behlül?” Beklemeden cevap verir:
-“Cehennemden.”
-“Ne işin vardı cehennemde?”
-“Ateş almaya gitmiştim de.”
-“Hani ateşin yok elinde.”
-“Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan”
Evet, Behlül’ün tebessüm ve tefekkür ettiren menkıbeleri bitmez. Sizleri daha fazla
yormadan bir tane daha arzederek bağlavalım.
Behlül Dana tefekkürü çok sever. Yalnızlık ister. Halife ise hep halkla, insanlarla olmak
ister. Buna bir ders vermek isteyen Behlül, bir gün sarayın tuvaletine girer. Söylenmeye
başlar. Sesi duyanlar ne yapıyorsun diye sorarlar:
-“Kuburdaki pisliklerle konuşuyorum” der ve ilave eder:
-“Pislikler diyorlar ki, sakın insanların içine girmeyin, sonra bizim gibi olursunuz. Bizim her
birimiz ne güzel meyve, sebzeydik. Fakat içine girdiğimiz insanlar bizi bu hale soktular.”
Özel kişilere has olan bayram da vardır. Bu bayramlar daha çok kalpte yaşanır. O kalbe
sahip olabilmeyi Allah’tan dilemeliyiz. Bayram Sevinciyle Huzura Ermek Bayram, insan
ruhunun dinginliğe ulaşabilmesidir. Bayram, vuslata erebilen insanın sürekli olarak
hissedeceği ve yaşayacağı derinlerden gelen bir huzurdur. Hakikatin tecelli ettiği bir
bayrama ulaşmadan insanın bu dünyada ve ahirette.
Behlül’ü bilen var, bilmeyen var. Sizlere Harun Reşid’in bu meczub görünüşlü velisinden söz
etmek istiyoruz.
Bilindiği gibi, geçmiş büyükler yanlarında hep bir nasihatçi taşır, onun ikaz ve irşadından
hep istifade etmeyi düşünürlerdi. Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen bu
meczub rolündeki ikazcılar, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından
dolayı tenkid eder, irşadda bulunurlardı.
Bahsinde bulunduğumuz Behlül Dana bunlardan belki de en birincisiydi. Bir rivayete
göre Harun Reşid‘in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle
gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine aynlamayarak (H.190)’da Bağdat’da
vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (şunuziyye) kabristanina defnediien bu deli
görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yo!a getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de
düşündürmeyi tercih etmiştir.
Nitekim birgün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok alıp gitmişler. Herkes hırsız ararken
Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış. Görenler şaşkınlık içinde
sormuşlar:
-“Evini soydular, sen burada bekliyorsun!” O gayet emin şekilde cevap vermiş:
-“Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.”
Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana. Demişler ki:
-“Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın? ” şöyle cevap vermiş:
-“Ben onlarin çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğîm. Bu öyle meraklı bir
şey ki, kim bunu görmek istemez.”
Harun Reşid bir ara Behlül’ü aramış, mezarlıkta uyurken kaldırıp huzuruna getirtmiş. Behlül
Dana Halifeye sitem etmiş:
-“Neden beni uyandırıp da getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum
Tahtımda azametle oturuyordum.” Harun Reşid gülmüş:
-“Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak, o da birşey mi sanki? ” Behlül Dana hemen
cevap vermiş:
-“Ne farkeder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca
düşeceksin, fark yok ki.”
Harun Reşid tasdik makaminda basını sallar, düşünceye dalar.
Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu:
-“Mezar taşına ne yazdırayım? ” şöyle cevap verdi Behlül:
-“Ey yolcu! Bana iyi bak, benden ibret al. Dün altımda olan toprak bugün üstümde. Dün
altımda büyüyen otlar bugün de üstümde yeşermekte. Bu toprak beni gizledi ama
günahlanmı asla! Ben şimdi günahlarımla beraberim.”
Bir gün sarayın avlusunda rastladığı Behlül Dana’ya Harun Reşid sorar:
-“Nereden geliyorsun ey Behlül?” Beklemeden cevap verir:
-“Cehennemden.”
-“Ne işin vardı cehennemde?”
-“Ateş almaya gitmiştim de.”
-“Hani ateşin yok elinde.”
-“Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan”
Evet, Behlül’ün tebessüm ve tefekkür ettiren menkıbeleri bitmez. Sizleri daha fazla
yormadan bir tane daha arzederek bağlavalım.
Behlül Dana tefekkürü çok sever. Yalnızlık ister. Halife ise hep halkla, insanlarla olmak
ister. Buna bir ders vermek isteyen Behlül, bir gün sarayın tuvaletine girer. Söylenmeye
başlar. Sesi duyanlar ne yapıyorsun diye sorarlar:
-“Kuburdaki pisliklerle konuşuyorum” der ve ilave eder:
-“Pislikler diyorlar ki, sakın insanların içine girmeyin, sonra bizim gibi olursunuz. Bizim her
birimiz ne güzel meyve, sebzeydik. Fakat içine girdiğimiz insanlar bizi bu hale soktular.”
Özel kişilere has olan bayram da vardır. Bu bayramlar daha çok kalpte yaşanır. O kalbe
sahip olabilmeyi Allah’tan dilemeliyiz. Bayram Sevinciyle Huzura Ermek Bayram, insan
ruhunun dinginliğe ulaşabilmesidir. Bayram, vuslata erebilen insanın sürekli olarak
hissedeceği ve yaşayacağı derinlerden gelen bir huzurdur. Hakikatin tecelli ettiği bir
bayrama ulaşmadan insanın bu dünyada ve ahirette.