Aynı tarihlerde Üsküdar'da inşâ edilmiş olan Rum Mehmet Paşa Külliyesi'nin (1471-72) camiinde ise ana hacmin dikdörtgen prizmatik durumu fazla yükselmekte ve iki kubbe için yaklaşık bir çap uzunluğu da dikdörtgenin hacimsel bütünlüğüne eşit olmamaktadır. İşte kare prizmatik ana mekân dört yönde güçlü dört tuğla dokulu kemer üzerinde merkezî kubbeyi taşırken, dikdörtgen prizmanın kıble tarafındaki bölüm bir yarım kubbe ile bu kemere bağlanarak, daha önce İstanbul'da Fatih Külliyesi'nin (1463-70) ilk camiinde uygulanmış olduğu bilinen, merkezî kubbeye bir yarım kubbe katılımının ikinci uygulamasını oluşturmaktadır. Üsküp'teki İsa Bey Camii (1475-76) yan kanatları birden fazla kubbeli veya tonozlu mekânların oluşturduğu gruba giren Balkanlar'daki bir örnek oluştururken, çapraz tonoz örtü sistemiyle de farklı bir durum yansıtır.
İstanbul'daki II. Beyazıt Dönemi'ne kadar uzanan ters T plan şemasındaki uygulamaların, klasik Osmanlı camilerinin cephe gelişmesinin öncüleri olarak görülebilen yapılardan ilk örneği ise gene Anadolu'da Afyon'da Gedik Ahmet Paşa Külliyesi'nin (1471) tabhaneli camiinde buluyoruz. Burmalı minaresiyle dikkat çeken yapıda ana mekân bir ters T ana şemasından ziyade bir ters T şemasının U şekilli mekânlarla sarıldığı bir plan sergiler. Böylece üç kubbeli yan kanatların orta mekânı dışa bir kemerle açılır. Yan kanat mekânlarının kapalı-açık-kapalı cephe kuruluşu, Osmanlı klasik camileri için öncü (prototip) olarak görülür.
Benzer durum İstanbul'daki Davut Paşa Külliyesi'nin (1485) tabhaneli Camii'nde de görülür. Ancak kapalı-açık sıralamasıyla iki merkezî hacim olarak. Diğer taraftan Davut Paşa Camii kare plan kuruluşuyla, merkezî kubbesiyle ve mihrap çıkıntısıyla ayrıcalıklı bir uygulamadır.
İstanbul'daki Mahmut Paşa Külliyesi'nin (1462) camiinde görülen ters T plan yorumuyla da, tamamen farklı bir dış ve iç mekân yaratılmıştır. İçerde dikdörtgen prizmatik ana hacim bütünlüğünü koruyarak, dıştan algılanmayan bir koridorla çevrilmiş, yan tabhaneleri oluşturan üçer mekân ise birbiriyle kemerlerle açılarak, iki kapı, ortada bir eyvanla koridora açılmışlardır. Bu durum yapının yan cephelerinde pencere ve birer kapı dışında bir parçalanma yerine yan cephe oluşumunun bütüncüllüğünü sağlamıştır.
Çemberlitaş'taki Âtik Ali Paşa Külliyesi'nin (1496-7) ters T plan uygulamasında ise merkezî kubbeye kıble yönünde katılan yarım kubbe ile bir mühendislik bilgisi pekiştirilirken, 1/3 oranındaki yükseklikle kubbeli tabhane mekânları pencere düzenlemeleriyle cephe oluşumuna katkı sağlamıştır.
Âtik Ali Paşa Camii, ters T plan yorumunun sadece ibadet işlevi için uygulandığı bir cami olmasıyla da önemlidir. Bilindiği üzere ters T cami planlaması Sultan II. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim Külliyelerinde de uygulanmıştır. Ancak Fatih Dönemi uygulamalarından başlayarak bu plan yorumunun tatbikinde birtakım yeniliklerin ortaya çıktığı da gerçektir. Merkezî kubbeye bir yarım kubbe katılımı, yan cephelerin oluşumundaki değişiklikler gibi.
Sultan II. Beyazıt tarafından yaptırılan dört büyük külliyede de tabhane mekânlarına yer ve önem verilen ve ters T plan yorumunun genel şemasını bulduğumuz örneklerdir. Bu cami yapılarının plan kuruluşlarına bakıldığında, ana mekânın ya kare merkezî kubbeli (Tokat Hatuniye Camii, Edirne II. Beyazid Camii) ya da kare plan yorumunda merkezî kubbeye mihrap ekseni üzerinde iki yarım kubbenin, yanlarda ise dört küçük kubbenin yer aldığı (İstanbul II. Beyazıt Camii) gibi farklı plan uygulamaları görülür. Sadece Amasya'daki II. Beyazid Camii'nde ters T planı, dikdörtgen prizmatik ana hacim ve kubbeli yan mekânlar olarak uygulanmıştır. Bu durum yan kubbeli mekânların aynı işlevle değil, sadece ibadet mekânı bütünlüğünde gerçekleştirilmiştir. Esasen külliyede paralel eksen üzerindeki L planlı yapının imaret ve tabhane olması da durumu açıklar.
Diğer taraftan Mimar Hayreddin ekolünün planlayıp, inşâ ettirdiği bilinen bu yapılarda özellikle Edirne, İstanbul ve Sultan Selim Camilerinde tabhane kanatlarının da ayrıcalıklı olarak planlandığı (dört eyvanlı köşe mekânlı) görülür.
Sonuç olarak Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi'nde tek kubbeli, çok kubbeli (Ulu Cami) plan yorumları paralelinde sevilerek kullanıldığı anlaşılan ters T plan şeması çeşitli uygulamalar içinde bazı statik problemlerin çözümüne yarayan örnekler de üreterek 16. yüzyıl başına kadar iki asırdan fazla bir süre uygulanmıştır.
Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi'nde, bu üç plan kuruluşuna uymayan, tek uygulama olarak kalan, ancak sonraki mimarî gelişmede, özellikle şadırvanlı revaklı avluya sahip cami mimarisinin klasik olgunluğa erişmesinde örnek bir planlamayla yapılmış olan Edirne'deki Üçşerefeli Cami (1437-47) önemlidir. Üçşerefeli Cami 15. yüzyılın ilk yarısında birdenbire alışılmış bir plan yorumuyla II. Murat tarafından Konyalı Mimar'a inşâ ettirilmiştir. Camide kapalı bölüm (harim) enine dikdörtgen plan yorumu içinde iki altıgen paye ve geniş kemerlerle bölümlenerek üst örtüyü, ikişer duvar payesi ve iki serbest payenin taşıdığı (24.10 metre) çapındaki kubbe ile yanlarda ikişer kubbe ile oluşturmuştur. Diğer taraftan üç yöne açılan kapılar ve şadırvanlı, revaklı, taş döşeli avlu bu kapalı bölüm öneünde yeralmış, bu açık ve kapalı kütleleri kaynaştıran hacim ise son cemaat yeri olmuştur. Böylece yapı doğu ve batı cepheleriyle ve avlu köşelerindeki dört minaresiyle olduğu kadar renkli taş işçiliğiyle de önemini ortaya çıkarmış, sonraki cami planlamasında öncü (prototip) olmuştur.
Böylece başlayan revaklı avlu, kapalı bölüm arasındaki organik bütünlük Fatih Dönemi'nde İstanbul'da başlayarak devam etmiştir.
B. Erken Osmanlı Dönemi Medrese Mimarisi
Anadolu Türk Mimarisi içinde işlevleri belirli yapılar olan örnekler eğitim ve öğretimle ilgilidir ve bu yapılar medrese adıyla tanınmaktadırlar. Bu yapıların işlevlerini anlamak için erken Osmanlı döneminde eğitim ve öğretimin nasıl olduğu sorusunun cevabını aramak gerekir (Bkz. Anadolu Türk Beylikleri).
Bilindiği gibi Anadolu Türk Beyliklerinden biri olan Osmanoğulları Beyliği ilk eserlerini İznik'te vermeye başlamıştır. İşlevleriyle ortaya çıkan yapılar ise cami ve medreselerdir. Medreseler külliye içinde inşâ edildikleri gibi, tek olarak da inşâ edilmişlerdir. Özellikle Osmanoğullarının ilk merkezlerinde günümüze ulaşan iki örnek, Anadolu Türk Mimarisi içinde işlevsel plan şekillerini de tanıdığımız örneklerle başlayan medrese mimarisindeki gelişmenin halkalarına eklenmesiyle önemlidir.
İznik'te inşâ edilen Süleyman Paşa Medresesi (1340), enine dikdörtgen avlu etrafında U şeklinde konumlanmış mekân planlamasıyla önemlidir. Sütunlar üzerinde sivri kemerli, taş-tuğla-derz dokulu, kubbeli avlu revakları gerisinde kubbeli medrese odaları ocaklı-nişli olarak sıralanır. Dershane mekanı dışa taşkın kare planı ve yan mekândan girilen durumlarıyla ayrıcalıklı bir duruma sahiptir.
Orhan Bey zamanında Bursa'da kale içinde inşâ ettirilmiş olan Lala şahin Paşa Medresesi (1348), tek eyvanlı ve kubbeli, havuzlu giriş mekânı ile Anadolu Selçuklu mimarisindeki kubbeli medreselere benzetilirse de, eyvana açılan bir sıra odalarla simetrik olmayan bir durum sergiler.
Bursa'da Orhan Külliyesi (1339), bütünlüğünde yer alan medrese zaviye ile bitişik olarak inşâ edilmiş avlulu bir medresedir. Ancak Hüdavendigâr Camii bütünlüğündeki medrese, mescit-tabhaneler-medrese üçlüsünün aynı yapı bütünlüğünde planlandığı bir örnektir. Bu durum arazinin yeterli olmamasıyla açıklanabilir.
Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi'nde, Beyliğin kuruluşundan bir asra yakın zaman geçer, Osmanlı medrese mimarisinin örneklerini tanıyabilmemiz için.
1400'lerde tamamlanan Yıldırım Külliyesi bütünlüğünde yer alan iki medrese ile bir darüşşifa yapısı, Osmanlı Beylik statüsünden büyük devlet durumuna geçişini de belgeler durumdadır. Yıldırım Külliyesi içinde site-üniversiter bir kuruluş niteliğinde, iki medreseden biri dinî eğitimin verildiği yapılar olmuş, darüşşifada ise pratik öğretim içinde hastaya hizmet verilmiştir.
Cami önündeki düzlükte yükselen Medrese eyvanlı, revaklı avlu kuruluşuyla Anadolu Selçuklu medrese geleneğine bağlanırsa da, diğer Türk Beyliklerinin medrese mimarilerinde de tespit edilen bazı farklılıklar ortaya konulmuştur. (Bkz. Anadolu Türk Beylikleri Medrese Mimarisi).
Yıldırım Külliyesi'ndeki tıp medresesi1 yakınındaki sokağın bir kenarı boyunca dizili evlerin arasında kalıntılarıyla yaşamaktadır. Dini eğitim verilen medrese ise (Verem Savaş Derneği) plan kuruluşuyla Anadolu Selçuklu medreselerinden ayrılır. Bu medresede avlu birimi ile dersane birbirinden ayrılmış hacimsel kütleler halindedir. Dar dikdörtgen avluyu üç yönde çeviren revaklarda taş-tuğla-derz dokulu paye, kemer ve cepheler şadırvanlı avlu mekânına ifade zenginliği kazandırır. Dershane birimi kubbeli eyvan olarak tasarlanmış ve avlu genişliğiyle, avluya katılmıştır. Ancak avlu zeminden yükselerek koparılmıştır.
Yıldırım Medresesi dershane ve avlu yan cephelerinde görülen sağır niş bölümlenmesi içindeki pencereler ile dışa açılmış taş-tuğla-derz den oluşan pencere alınlık bezemeleriyle önemli olmuştur. Ancak doğu cephesiyle farklı bir durum sergiler. Avlu revak ve mekânlarının tonoz seviyesini aşan ön cephe duvarı, üstte adeta bir kalkan duvar gibidir. Böylece giriş cephesi üstten düz bir saçak bordürü ile sınırlanmıştır. Büyük bir giriş eyvanı ortada dışa açılırken, iki yanda dikdörtgen büyük pencereler, alışılmışın dışında bir cephe sergiler.
Külliyedeki darüşşifa yapısı da medrese plan yorumuna bağlı bir yapıdır. Ancak medreseden farklı olarak dikdörtgen plan bütünlüğünde mekânların revaklı avlu gerisinde beşik tonoz örtülü olarak yer almasıyla, ayrıca dershane mekânının enine dikdörtgen ve pencereli durumuyla farklılıklar görülür.
Darüşşifa'nın bütünü arazinin durumuna bağlı olarak inşâ edildiğinden her köşedeki kot birbirinden farklıdır.2 (Bkz. Türklerde Darüşşifa Mimarisi). Bursa Yıldırım Külliyesi'ndeki bu site-üniversiter kuruluş belli ki Fatih dönemine kadar işlevini sürdürmüştür.
Bursa'da Yeşil Medresesi inşâ edilmeden önce Anadolu'da Merzifon, Gümüş'te inşâ edilen Vezir Hacı Halil Medresesi (1413-1415), kare plan yorumu içinde kubbeli dört eyvan ve aralardaki mekânlarla farklı bir medrese yapısıdır. Anadolu Selçukluların kubbeli medrese planına dayanan bu yapı, Bursa Medreselerinden tamamen farklı bir plan yorumuna sahiptir. Bursa'da Çelebi Mehmet tarafından inşaasına başlatılan Yeşil Külliyesi'ndeki (1416-1424) medrese de plan kuruluşuyla revaklı, şadırvanlı avlu gerisindeki mekânlar ile bir avlu birimi, bu avluya bir kemerle açılan avlu zemininden yükseltilmiş dershane biriminden meydana gelmiştir. Yeşil Medresesi, Yeşil Medresesi, Yıldırım Medresesi'nden farklı olarak enine konumlanmış bir avluya sahiptir. Ve avlu ile dershane arasındaki bütünlüğü avlunun güney duvarlarını sağlar. Avlu bütünlüğündeki karşılıklı olarak yeralan eyvanlar, Yıldırım Darüşşifası'ndaki revak uzantısı eyvan hatıraları olup, bağımsız mekânlardır. Üçüncü bir eyvan ise kuzey cepheye açılır ki, içinde kapı yer alır. Yeşil Camii ve Türbesi'nde olduğu gibi çinileriyle önemli bir medresedir. Dış cephelerin ifadelendirilmesinde yüksek sağır nişler kadar, pencereler ve pencere alınlıklarındaki mozayik çini kaplamalar rol oynar. Giriş eyvanı ile yan eyvanların tekne tonozlarındaki çini bezemeler gibi.
Aynı çevrede bir diğer medrese ise Çelebi Mehmet Medresesi'dir (1414-1417). Kare plan yorumundaki medresenin giriş ekseni üzerindeki dershane eyvan konumuyla revak altına açılır. İki yandaki dershaneler ise kapalı, kubbeli mekânlar halindedir. Girişteki eyvan ise dışa açılan konumuyla giriş mekânına dönüşmüştür. Taş örme kalın payeler ve geniş kemerlerle meydana getirilen revak sistemi avluyu dört yönde çevirir. Dershane mekânları Hacı Halil Paşa Medresesi'nde görüldüğü gibi dışa taşar. Giriş eyvanı üzerindeki kubbesi tonoz kaburgalı kuruluşuyla Türkmen çadırının (topak ev) kuruluşuna benzer. Bu giriş eyvanı üzerinde 19. yüzyılın modasına uyularak bir saat kulesi ilâve edilmiştir.
Muradiye Külliyesi (1425-1426) bütünlüğündeki medrese ise tabhaneli cami gibi, kuzey cephesiyle yola bağlı konumuyla önemlidir. Muradiye Medresesi de şadırvanlı, revaklı avlu gerisinde mekânlardan oluşan avlu birimi ile tuğladan geniş söveli, sivri kemerle avluya açılır. Ancak Muradiye Medresesi'nde daha önceki örneklerden farklı olarak dershane kemerinin açıklığı daraltılmıştır. Böylece genişleyen dershane yüzeyinde tuğla şerit ve taşlardan oluşan, sekizgen kuruluşlu bezeme örneği cepheyi oluşturmuştur. Avlu kütlesinden dışa taşan kubbeli dershane birimi ile dengeyi sağlayan unsur ise, avlu cephesi bütünlüğünden kubbeli eyvan şeklinde yükselen giriş eyvanıdır.
Bursa'da Subaşı Eyne Bey Medresesi ise Ulu Cami karşısında yol aşırı olarak eğimli bir topografyada inşâ edilmiştir. Sıbyan Mektebi, hamam ve medreseden meydana gelen küçük bir külliye özelliğine sahiptir. Medrese girişinin sağında fevkânî sıbyan mektebi yer alır. Merdivenle girilen medresede ise revaklı bir avlu etrafında üç tarafta mekânlar sıralanır. Girişin karşısında farklı bir revak sistemi (âdeta son cemaat yeri gibi mescit-dershaneyi belirleyen) gerisinde kubbeli dershane yer alır. 15. yüzyıl başlarından bu medrese bütünlüğündeki küçük külliyede bir cami yapısına yer verilmemiş olması mescit-dershane ortaklığı kadar Ulu Cami'ye yakınlığı ile de açıklanabilir.
II. Murat acele olarak tamamlattığı Külliyesi'nin inşâasından sonra Gelibolu üzerinden Edirne'ye geçer ve orada yaşamını sürdürür.
Daha 14. yüzyılın ilk yıllarında planlanıp inşâ edilen ve Edirne'nin kale dışındaki ilk külliyesi olan Eski Cami Külliyesi'nin (1403-1414) bir medresesi, caminin kıble tarafında (Vakıflar Bölge Müdürlüğü binasının olduğu alanda) inşâ edilmişti. Bu medresenin ne yazık ki planı hakkında bilgimiz yoktur. Edirne'nin en erken medresesi olmasıyla önemlidir.
Edirne'nin tarihi topografyasında iki önemli medrese yapısı Üçşerefeli Cami Külliyesi'ne (143747) ait olup, Cami'nin kuzeyinde, camiye paralel konumlanmışlardır. Bu iki medreseden biri Saatli Medrese olarak tanınmakta, dikdörtgen plan yorumuyla avlusu revaklı, girişi ise Üçşerefeli Cami'ye paralel uzun kenar üzerinde olduğu kalıntılardan tespit edilebilmektedir.3
Saatli Medrese ile aynı eksen üzerinde yer alan Peykler Medresesi de üç kenarı revaklı bir avlu gerisinde mekânların yeraldığı, kıble yönünde iki dershanenin biri kapalı kubbeli, diğeri ise kubbeli eyvan şeklinde avluya açıldığı, girişinin ise Üçşerefeli Cami'ye paralel cephede yer alır. Her iki medrese ile ilgili bir kitâbe mevcut olmamakla beraber II. Murat ve Fatih Dönemi'ne, özellikleriyle 15. yüzyılın ilk yarısına tarihlenebilen bu iki medrese Üçşerefeli Cami ile oluşturduğu külliye konumuyla önemlidir.4 Kaynaklarda belirtilen Edirne'deki erken dönem medrese yapıları günümüze ulaşmamıştır.
İstanbul'un Fetih'ten sonraki yapılaşması içinde ise medrese yapılarını Fatih Dönemi külliyeleri içindeki medreseler oluşturmakta, bu dönem ise Osmanlı Mimarisi'nin, Erken Klasik mimarisinin örnekleri olmaktadır.
C. Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi
Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi, Anadolu Türk Beylikleri Dönemi kümbet-türbe mimarisi geleneğini takip eden, ancak kısa süre sonra kendi türbe mimarisinin örneklerinin verildiği bir dönem olmuştu. İznik'te Kırk Kızlar Kümbeti (14. yy.) de plan şeması ve mekân uygulamasıyla Anadolu'da görülen kümbet-türbe yapılarından farklı bir kuruluş gösterir. Kare plan yorumundaki içten kubbe dıştan külahlı kümbet mekânı bir ziyaret mekânı ile bütünleşir. Bu yorumuyla Anadolu kümbetlerinden ayrılan yapı, naif kalemişleriyle de farklı bir bezemeye sahiptir.
İznik'te 14. yüzyıl sonuna tarihlenebilen Yakup Çelebi İmareti önündeki açık türbe yapısıyla makam türbesidir. Bir sıra taş, üç sıra tuğla derz ve hatıl dokulu cepheleriyle önemlidir.
Bursa'da 15. yüzyılın başından bir türbe yapısı ise Yıldırım Beyazid'in Türbesi'dir. (1406) Yıldırım Türbesi, külliye bütünlüğünde planlanmış bir yapı olup, mimar-usta Hüseyin bin Ali adı kitabede verilmiştir. Yıldırım Türbesi kare kubbeli türbe mekânı önündeki üç bölümlü son cemaat yeri şeklinde düzenlenmiş cephesiyle, adeta bir cami planında inşâ edilmiştir.
İznik ve Bursa'daki bu ilk türbe yapılarından sonra, Yeşil Külliyesi'ndeki Çelebi Mehmet Türbesi (Yeşil Türbe) (1421), farklı bir yapıya sahiptir. Gömü mekânı üç bölümlü, alçak tonoz örtülüdür. Bu mekânın cepheye yansıması türbe kaidesi (subasmanı) şeklindedir. Üst mekân ki, mescit mekânı sekizgen planlıdır. Üst örtüsü çift cidarlı kubbe olan yapıda kapı dışa açılan eyvan içine açılmıştır. Diğer cephelerde birer dikdörtgen pencere ile pencere üst sövesine kadar duvarları kaplayan yeşil renkli çini kaplamalar ve her duvardaki çini madalyonlar türbeye şimdiye kadar görülen örneklerden farklı bir iç mekan ifadesi kazandırmıştır. Çini kaplamalar üzerindeki yüzeylerde kalemişleri yer alır. İri palmet tepeliğiyle renkli sır tekniğindeki mihrap ise yapıyı kendisine kadar olan türbelerden ayrıcalıklı olduğunu gösterdiği gibi, kendisinden sonraki bazı örnekler için başlangıç olduğunu ortaya çıkarır. Külliye bütünlüğündeki türbenin duvar kaplamaları, mihrap, lahit, gibi çini unsurları dışında kapı eyvanından başlayan çini kaplamaları dışında yapının dış yüzeyleri de firuze rengi çini levhalarla kaplanmıştır.
Bursa'da kısa bir süre sonra inşâ edilen Muradiye Külliyesi haziresindeki en erken türbe II. Murat'ın oğlu Ahmet için yaptırılmıştır. şehzade Ahmet'in Türbesi (1429) kare planlı, küçük kubbeli bir yapı iken II. Murat'ın ölümü üzerinde gene kare planlı türbesi bitişik olarak inşâ edilmiştir. II. Murat Türbesi (1451) iç içe iki kareden meydana gelmiş plana sahiptir. İçteki kare dıştaki kareden tonozlu bir koridorla ayrılır. İçteki kareyi meydana getiren köşe payeleri ve derleme sütun ve başlıklar üzerinde ise tromplu ve ortası açık bir kubbe yer alır. Bu açık kubbe altında sade, mermerden çatma lahit mezarlar yer alır.
II. Murat Türbesi iç mekân sadeliğiyle tamamen zıt bir mermerden giriş mekânını örten saçağa sahiptir. Ahşap saçak kalem işi bezemesiyle 15. yüzyıl ortalarından günümüze ulaşan sayılı örneklerden biridir. Muradiye haziresindeki türbeler içinde 15. yüzyılın ilk yarısında inşâ edilen bir başka türbe ise tamamen muntazam kesme taştan inşâ edilmiş bir açık türbedir. Devlet Hatun Türbesi olarak tanınan bu yapıda açık türbe ile taş lahit inşâ bütünlüğü içinde inşâ edilmiştir. İçte çarkıfelek yivli kubbe, dışta taştan külah örtüsü ile farklı bir uygulama olan bu yapı da göstermektedir ki, İznik ve Bursa'daki erken türbe örnekleri genel kuruluşta gömü geleneğine uygun ancak plan yorumları olarak birbirinden farklı ve bağımsız olarak inşâ edilmiştir.
Gerçekten Edirne'de görülen erken bir türbe de şah Melek Paşa Camii (1429) önündeki açık türbedir. şah Melek Paşa Türbesi ikisi cami duvar dokusu içinde, ikisi ise serbest sütun ve kemerlerle taştan inşâ edilmiştir. Kubbe altındaki taş lâhit şahideleriyle dönemin süsleme özelliğini yansıtır.
Edirne'deki Darül Hadis Camii (1435) türbeleri ise, merkezî kubbeli caminin kıble tarafında yer alır. Camiye yakın olanı altıgen planlı açık bir türbedir. Lahit mezar bezemeli şahidesiyle önemlidir.
İkinci türbe ise sekizgen planlı olup, cepheleri kemerler ve yuvarlak pencerelerle teşkilâtlandırılmıştır. Profilli bir silme yapı cephelerini üstten sınırlar, kubbe ise dıştan basık bir görünüştedir.
Gene Edirne'de Beylerbeyi tabhaneli Camii haziresinde yeralan sekizgen harap türbe muntazam kesme taştan inşâ edilmiş olmasıyla Edirne'deki türbe örneklerinin özelliklerini yansıtırken mihrap cephesindeki kemeriçi dolgusunun yüzeyindeki kırmızı tuğla ve kirli beyaz hamurlu mavi renkli çini kakmalarıyla İstanbul'daki Mahmut Paşa Külliyesi'ndeki, Mahmut Paşa Türbesi (1474), ölümü üzerine Cami kıble tarafında inşâ edilmişti. Sekizgen plan kuruluşu üzerinde oluşan cepheler, muntazam kesme taş olarak başlayıp, belli bir yükseklikten sonra bu muntazam kesme taş yüzey geometrik geçmelerden oluşan bezeme örneğine göre oyularak, kırmızı hamurlu lâcivert mavi ve firuze renkte çiniler kakılmıştır. Böylece oluşan cephede asıl bezeme örneği şeklinde dekoratif bezemesiyle tek örnektir. Fetihten sonra İstanbul'da inşâ edilen iki önemli külliyede yer alan türbe yapıları yakın tarihlerde inşâ edilmiş olmasına rağmen, plan kuruluşları aynı olmasına rağmen mimarî ifadeleriyle, tamamen aynıdırlar.
Üsküdar'daki Rum Mehmet Paşa Türbesi (1471), sekizgen kuruluşu, çift cidarlı kubbe ile örtülü türbe caminin kıble tarafında yer alır. Muntazam kesme taş dokuya sahiptir. Cephelerde iki kat halindeki pencereler, iki kat cephe görünüşünü ifâde eden tek unsur olarak yeralmıştır. Taş yüzeyden şeritler halinde tezahür etmiştir. Her cephede açılmış pencereler ile alttaki kapı mermer taş söveli ve kitâbeli olarak yer alır. Basit taş yüzey üzerinde yükselen Mahmut Paşa Türbesi erken dönem Osmanlı türbe mimarisindeki örnekler içinde cephesi tamamen çini kakmalı tek örnek olmuştur.
İznik'te başlayıp Bursa ve Edirne'de de devam eden Erken Osmanlı Türbe Mimarisi, çeşitlilik gösteren plan yorumlarıyla, özellikle 15. yy. İstanbul örnekleriyle klasik Osmanlı dönemi türbe mimarisinin hazırlayıcısı olmuştur.
D. Erken Osmanlı Mimarisinde Su İle İlgili Yapılar Hamamlar, Çeşmeler
Osmanlı Mimarisi bütünlüğünde yeralan su yapıları başta, suyolları, su terazileri-mahzenler, su kemerleri, bendler, sarnıçlar ile suyun kullanım yapıları başta hamamlar-kaplıcalar, çeşmeler, sebiller olduğu günümüze ulaşan örneklerden bilinmektedir.
Erken Osmanlı döneminde bu su mimarisi çeşitlerinin örneklerinin tamamını bulmak mümkün olmakla beraber, bazı kaynaklardan bu tür yapıların varlığını ve nasıl olduğunu öğrenme fırsatı doğmaktadır.5 Yıldırım Beyazid'in Bursa'da şehrin doğu ucunu belirleyen Külliyesi'ni inşâ ettirdiği sırada, önce külliye hamamını inşâ ettirdiğini, sonra kemer ve duvarlar inşâ ettirerek Akçağlayan suyunu hamama getirttiğini ve üç değirmen çevirerek güçte olan suyun fazlasını ise çeşmeler yaptırarak mahalleye dağıttığını öğreniyoruz.6 Gerçekten Akçağlayan suyu uzun çok gözlü bir su kemeri ile Yıldırım Külliyesi'nin bulunduğu alana çıkarılmış, Cami şadırvanı imaret, medrese şadırvanlarına ulaştırılmıştır. Yıldırım Darüşşifası ise bu su yolu üzerinde inşâ edilmiştir. Darüşşifa içinde ana eyvan altına girip avluya geçen Akçağlayan suyunun dershane seddine açılan tonozlu kanalın ve avluda (haç biçimli tranşelerle şadırvanın temel kalıntısı ve fıskiyenin delikli yatağı bulunmuş, üçe ayrılan su kanalının biri doğu tarafa ayrılarak mekân sırasının ortasına yakın bir yere ulaşmakta bir kanal içine akmakta, bu kanal kuzeydoğu köşedeki helâlara ulaşarak dışarı çıkmaktadır. Üçüncü kanal ise seddin duvarı içinden şelale altına gelir ve revakların tuğla destek dizisi altındaki kargir set içindeki künklerde akarak, eczane makamına ulaşır ve dışarı çıkar.7
Bir külliyede ilk yapılan yapının genellikle hamam yapısı olduğu, öncelikle bu yapının su ihtiyacının karşılanmasıdır.
Yıldırım Hamamı küçük bir yapı olup, plan kuruluşunda gerekli, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânları birer hacim olarak bulunur.
Bursa'nın ticarî merkezinde inşâ edilmiş olan, Orhan Külliyesi'nin hamamı da belki mekânların yeraldığı küçük ölçekli bir yapıdır. Erken Osmanlı döneminin ilk merkezi İznik'te de Orhan tarafından sur dışında inşâ ettirilen tabhaneli cami yakınında bir hamam yapısı yer alır. Duvarlarında kazıma resimlerin görüldüğü bu hamam, cami gibi harap durumdadır.8
şehrin batısındaki Hüdavendigar Külliyesi'nde ise büyük bir hamam yapısı yerine kare kubbeli küçük bir mekân girçık hamamı (gusülhane) yer alır. Hüdavendigar Külliyesi'nin inşâ edildiği alanda daha önceye ait kaplıca yapılarının varlığı büyük bir hamam yapılaşmasına ihtiyaç duyurmamıştır.
Bursa'da Yeşil ve Muradiye Külliyeleri, şehrin doğu ve batı ucu arasında iki semtin oluşmasına neden olmuş ve bu külliyelerde cami ve medreselerden yol aşırı olarak birer küçük hamam yapısı yer almıştır.
Edirne'nin fethi ile başlayan yapılaşmasında, ilk onarımlara kale içinde başlanılmıştır. Badi Efendi eserinde kaleiçinde 32 hamam bulunduğunu bildirir. Ancak erken dönemden günümüze ulaşan hamam yapılarından biri de Eski Cami Külliyesi'ne ait olan yapı olup, şehrin içinden geçen E5 karayolu açılırken dinamitlenerek yıkıldığı bilinmektedir.
Edirne'de hamamlar içinde Eski Saray'a ait olup, sonra Selimiye Külliyesi inşâ edilirken, çifte hamam durumundan yenilenerek "Çarşı Hamam" adıyla binilen harap yapı, ilk yapısıyla Erken Osmanlı dönemi hamamlarının örneğini oluşturmaktadır.9
Edirne'de Batı'ya açılan bir kapı oluşturan Gazi Mihal Külliyesi'nde (1442) Çifte Hamam kuruluşu itibariyle bazı yapısal özellikler de gösterir. Özellikle eyvanlardaki tonoz bağlantıları ile kubbe içinin Merzifon'daki Çelebi Mehmet Medresesi'nin eyvan kubbesinde görüldüğü gibi.
Edirne'deki Saraçhane Caddesi'nin saraya yakın kısmında kurulan Beylerbeyi Sinan Paşa Sarayı, Camii gibi bir de hamamı bulunmakta ise de harap olmuştur. Edirne'de Çakır Ağa Mahallesi gibi, Subaşı Çakırağa'nın yaptırdığı Tahtakale Hamamı (1453) da çifte hamam planında olup, onarımlarla günümüzde de çalışmaktadır. 15. yüzyıl sonlarında Kasım Paşa Külliyesi'ne ait hamam yapısı da günümüze ulaşamamıştır.
Fetihten sonra İstanbul'da başlayan yapı faaliyetleri içinde Eyüp Sultan Külliyesi'ndeki (1459) hamam, Aksaray Murat Paşa Külliyesi'ndeki (1471) Çifte Hamam ile Mahmut Paşa Külliyesi'ndeki Çifte Hamam, 15. yüzyılın ikinci yarısında, artık Osmanlı hamam planlamasını ve mimarisini klasik döneme hazırlayan örnekler olmuştur. Bunlardan Murat Paşa Hamamı, Vatan Caddesi açılırken ortadan kaldırılmış, Mahmut Paşa Hamamı ise biri yıkılarak tek hamam durumuna sokulmuş, son onarımlardan sonra da çarşı işlevi verilmiştir. Eyüp Hamamı ise onarımlarla günümüze ulaştırılarak işlevini sürdürmektedir.
Bursa Akçağlayan Suyu ile doğu ucunda suya kavuşmuştur. Kaynak suları da şehrin su ihtiyacını karşılamaktaydı.
Edirne de üç nehrin birleştiği sulak bir ovaya açılan düzlükte gelişmesini tamamlayan bir şehirdir. Büyük olasılıkla kuyularla günlük su ihtiyaçları giderilirken, hamam ve çeşmelerin ihtiyacı olan su ise nehirlerden dolaplar ve su arkları ile karşılanmaktaydı. Nitekim Çömlek Köy Hamamı'na böyle bir arktan su gelmektedir. Bunun böyle olduğunu Edirne Yeni Sarayı'nın Matbah-ı Âmire yapısı çevresinde iki kuyunun ortaya çıkması ki, bu kuyuların dibinde Tunca Nehri'nden sızan sular toplanmakta ve bu sular kullanılmaktaydı. Ayrıca Edirne Sarayı'nın yer seçiminde rol oynayan Ab-ı Hayat suyu olan Kuyu'da tespit edilerek yayın için çalışmalar sürdürülmektedir.10
Edirne Yeni Sarayı gibi, Edirne şehri de su kemerleri ve su yollarına ve bu yollar üzerindeki su terazileri (biri Selimiye arkasında) ve su maksemleri ile çeşme yapılarına Kanunî Dönemi'nde Mimar Sinan'ın planlayıp inşâ ettirdiği Taşlı Müsellim suyunun getirilmesiyle kavuşmuştur.
Bursa'da erken dönemden iki çeşme, Alaaddin Camii girişi yanındaki eyvan çeşme (1326) ile Hüdavendigar Camii avlu girişine bitişik çeşme onarımlarıyla ulaşan örneklerdir. Ancak her mahalle ve semtlerde inşâ edilen mescit ya da külliye yapılarında başta cami şadırvanı olmak üzere su yapılarının varlığı suyun kaynağının yapılaşmadan önce tespit edildiğini, eğer su yoksa arklar ve su yolları inşâ edilerek temin edildiği Bursa Yıldırım Külliyesi örneğinden anlaşılmaktadır.
Edirne'de böyle erken döneme ait bir çeşme Eski Cami'nin kuzeybatı köşesindeki II. Murat tarafından yaptırılan minare kaidesinde yer almaktadır.
E. Erken Osmanlı Dönemi Ticaret Yapıları
Çarşı, Arasta, Bedesten, Kervansaray
Erken Osmanlı döneminde inşa edilen ticari yapılar olarak çarşı, arasta, bedesten gibi alım-satımın gerçekleştiği yapılarla karşılaşılmaktadır.
Erken Osmanlı döneminde Bursa'da Orhan Külliyesi'nin inşaasıyla şehrin kale içi şehir konumunun değişmesi ve bu doku içinde 14. yüzyıl sonunda Ulu Cami Külliyesi'nin inşaası bu alandaki dükkan sıraları ve çarşıların oluşmasına neden olmuştur. Yıldırım Vakfiyesi'nde belirtildiği gibi Ulu Cami'ye gelir vakfedilen Yıldırım Bedesteni (1400), camiden yol aşırı olarak inşa edilmişti. Enine dikdörtgen plan şemasıyla konumlanmış olan yapı içindeki örme paye destek dizisi ve yüksek kemerlerle taşınan 14 kubbe ile örtülmüştür. Bedesten'in dışında dükkan sıraları vardır, içinde ise uzun kenarlar boyunca küçük mekan sıraları yer alır. Bursa Yıldırım Bedesteni dış dükkanları tonoz örtülü olup, dört yöndeki giriş kapıları dükkan sıraların arasında eyvan şeklinde dışa açılırlar.
Bursa Yıldırım Bedesteni'nin bir benzeri Edirne'de Eski Cami Külliyesi (1403-1414) içinde, planlanıp Eski Cami'nin hemen altında inşa edilmiştir. Eski Cami Bedesteni'nde içerde yeralan mekanlar dikdörtgenin kısa ve uzun kenarları boyunca sıralanır. Dikdörtgen ana yapının dükkan sırası üzerinde yükselen cephesinde açılan pencereler sivri kemerli olup, kemer yüzeyleri değişik bezeme örnekleriyle oyma olarak işlenmiştir.
İstanbul'da Fatih'in Ayasofya Külliyesi'ne gelir için inşa ettirdiği Galata Bedesteni kareye yakın plan yorumu içinde çok destekli bir yapı olup, dış kenarlarında yeralan dükkanların derinlik ve biçimlenmesini parselin sınırları belirlemiştir.
Ankara'da Vezir Mahmut Paşa tarafından inşa ettirilen Bedesten (1469), bulunduğu yerin koşullarıyla kısmen çok katlı planlanmıştır. Ankara Mahmut Paşa Bedesteni 15. yüzyıl içinde dükkan sıraları etrafını saran arasta ve bitişiğindeki iki katlı han ile bir ticari site oluşturur. Ankara Kalesi dışında inşa edilmiş ilk Osmanlı Külliyesi olan yapı topluluğunda tek kubbeli küçük cami de yer alır.
Bedestenler zor koşullarda bir yerden bir yere kervanlarla getirilen kıymetli kumaş, yün, pamuklu, boya, sırma vs.'nin depolandığı yerlerdir. Malların Bedesten'de depolanmasının asıl amacı binbir meşakkatle getirilen malın satışa belli miktarlarda sunulması, arz ve talebin dengede tutulması için sağlam, özellikle taş yapılar olan bedestenlerde depolanması, çağının korkulu rüyası yangından da malı korumaktır.
Bedestenlerde depolanmış mallar dükkanlar, çarşılar veya arastalarda satışa sunulurdu. Bu bağlamda Osmanlı mimarisi bütünlüğünde dükkan sıralarından oluşan iki çeşit yapı ortaya çıkar: 11 Arastalar ve Çarşılar.
Literatürde aynı anlamda kullanılan çarşı ve arasta kelimeleri birbirinden ayrı yapılardır. Arasta yapıları çarşılardan farklı olarak, coğrafi yolla çakışık olarak inşa edilmişlerdir. Bu yolun üstü daima açıktır. Genelde arasta örnekleri özellikle menzil külliyelerinde, külliye yapılarının planlanmasında daima ekseni oluşturmuştur. Diğer taraftan çarşılar bağımsız yapılar olarak planlanmıştır. Ortadaki gezi yolunun üstü daima örtülüdür (beşik tonoz).
Arastalarda her dükkanda farklı bir şey satışa sunulurken, çarşılarda sıra halinde aynı kalite, ya da benzer mallar satılabilmekteydi. Bunun nedeni rekabet ve esnafın ticari ahlakının kontrolüydü. İşte İnegöl İshak Paşa Külliyesi'ndeki (1468 tarihli vakfiye) çarşı yapısı 15. yüzyıldan böyle bir çarşı yapısıdır.
Edirne Bedesteni etrafındaki dükkanların karşı sırasında da bir sıra dükkanın bulunduğu görsel durumu nedeniyle düşünülebilir. Edirne Bedesteni'nin batıya açılan dar kenarı boyunca uzanan sokağa (günümüzde park) "Lüleciler Sokağı" adının kaynaklarda belirtilmesi bu durumu açıklar niteliktedir.
Erken Osmanlı döneminden bir Osmanlı şehir çekirdeği halen kısmen korunan Gelibolu'da Ulu Cami'nin çevresindeki sokakların ahşap kepenkli karşılıklı dükkan sıraları Gelibolu'daki arastanın varlığını gösteren bir gravür resimden anlaşılmaktadır.
Erken Osmanlı döneminin bu mukavim taş yapıları halen yaşayan örneklerdir. Sonraki yüzyıllarda Anadolu ve Trakya'da inşa edilen menzil külliyelerinin pek çoğunda arasta kaçınılmaz işlevsel yapı varlığıdır.12
Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlar ise şehirlerde ve menzillerde inşa edilen kervansaraylar (-hanlar) olmuştur. Anadolu Türk Beyliklerinde Menteşeoğulları ve Karamanoğullarının birkaç han yapısı bilinmekle beraber diğer beyliklerde bu tür yapıların örnekleri tanınmamakta, buna karşılık bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği'nde kuruluşundan itibaren kervansaray (-han) adıyla menzillerde ve şehirlerde inşa edilen külliyelerde işlevsel bir yapı birimi olarak yer almaktadır.
Erken Osmanlı ticari yapıları içinde menzildeki örneği Manyas-Apolyond'da Issız Han ile İnegöl, Ortaköy'deki kervansaray (1410-20) olurken, şehrin hanı örneği de Bursa Orhan Külliyesi'nin ticari yapısı, Emir Hanı (1339-40) olmaktadır. Emir Hanı 14. yüzyılın ilk yarısında kervansaray planlaması açısından önemlidir. Bir avlu etrafında iki katlı revaklar gerisinde yer alan ocaklı, nişli odaları ve develiğiyle, bu erken örnekte gelişmiş bir plan uygulanmıştır. Doğu ve batı cephelerindeki birer sıra dükkanlar, yol ile alan ilişkisiyle, kale dışında menzil kuruluşu durumundadır.
Bursa'da şehrin doğu ucunu belirleyen Yıldırım Külliyesi (1400), şehrin İstanbul'a açılan yoluna bağlı kuruluşuyla önemlidir. Yamaç terasları üzerinde yapılaşan külliyenin kervansaray yapıları yola yakın alçak yamaçlarda inşa edilmişti. Temel kalıntıları okul inşaası sırasında ortadan kalkmıştır.
Bursa'da Yeşil Külliyesi'nin topografyaya uydurulan konumlanması kadar, şehrin batı-doğu yönünde uzanan ana yolunun üzerinde ve bitiminde yer alması da önemlidir. Külliyenin yapıları arasında yola cephelenen Cami, medrese sırasında bir de hanı (Yeşil Hanı) ile imaret yapısı günümüze ulaşmamıştır.
Bursa'nın sur dışında inşa edilmiş olan bu külliye bütünlüklerinde, erken bir tarihte inşa edilmiş olmalarına rağmen, revaklı bir avlu etrafında gelişen iki katlı han örneklerinin varlığı kadar külliyeler dışında da bağımsız han yapıları inşa edilmiştir. Bunlar Geyve Hanı (15. yy.), İpek Hanı (15. yy.) ile Koza Hanı (1490) gibi erken dönem Osmanlı mimarisinin önemli ticari yapıları olmaktadır. İpek ve Geyve Hanları Yeşil Külliyesi'ne gelir için inşa edilmiştir.
Bursa'da, erken dönemde inşa edilen bu yapılar ticari işlemleri ise borsanın oluşturulduğu hanlardır. Bu yapıların isimlendirilmeleri bu özelliklerine bağlı olarak doğmuştur.
Bursa'dan sonra Edirne'nin başkent olmasıyla şehrin suriçi konumundan verimli ovaya açılmasını sağlamış, Edirne'nin erken dönemdeki tarihi topografyası oluşurken semt ve semtlerarası mahalleler gerçekleşmiştir. Edirne, merkezinde en erken tarihi Külliye Eski Cami Külliyesi olmuş, inşa edildiğinde ticari merkezi de oluşturmuştur. Eski Cami Külliyesi'nde yer alan Bedesten ve etrafındaki karşılıklı dükkan sıraları ile günümüze gelmeyen ancak temelleri park alanı altında bulunan iki kapılı Han (Taş Han) bu külliye bütünlüğünde yeralmıştır.
Edirne'yi batıya açan yolun solunda erken dönem külliyelerinden olan şah Melek Paşa Külliyesi 'nin(1429) kaynaklarda bildirilen iki han yapısı günümüze ulaşamadığı gibi, Beylerbeyi Külliyesi'nin de Han yapıları (külliye kapısı yanında "Küçük Han") da ulaşmamıştır (Vakfiyesi 1428-29).13
Osmanlı mimarisi işlevsel yapıları içinde kervansaray-han adıyla anılan yapıların, erken Osmanlı dönemi nde ortaya konan örnekleri daha sonraki dönemlere ait kervansaray-han yapılarının bir öncüsü olmak yerine, erken dönemdeki birdenbire gelişmiş biçimlenmeleriyle şaşırtıcı yapılar olmaktadırlar.
Bursa ve Edirne'de erken dönemden mal üretimi hanları (icrayı faaliyet hanları) var mıydı? Bu sorunun cevabını oluşturacak örnekleri şimdilik tanımıyoruz. Ancak İstanbul'da Fatih'ten sonraki yapılaşma sırasında yenilenerek kullanıldığı bilinen Simkeş Hanı, sim çekilen ve simli kumaşların dokunduğunu kaynaklardan öğrendiğimiz örnek olmaktadır. İstanbul'da Kapalıçarşı bütünlüğü içinde yeralan pek çok han yapısı içinde üretilen malın adıyla tanındığı, bilindiği gibi buralarda çalışmaya gelenlerin barındığı, yaşadığı han yapıları da vardı. Bu hanlar da "Bekar Hanı" adıyla isimlenmekteydi. Fatih'ten sonraki İstanbul'un yapılaşmasında muhakkak ki, Borsa hanları; (kervansaraylar), mal üretim hanları ve bekar hanları ticari hayatın gelişmesini sürdürdüğü yerler olmalıydı.
1 Gönül Cantay; "Tarihi Süre İçinde Sağlık Kuruluşlarının Gelişmesi", I. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, Bildiriler, 2. cilt, İstanbul 1981, s. 151-160.
2 Gönül Cantay; Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Darüşşifaları. Ankara 1992.
3 E. Hakkı Ayverdi; Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri. c. 2, İstanbul 1989, s. 462 vd.
4 E. Hakkı Ayverdi; Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri. c. 3, İstanbul 1989, s. 226 vd.
5 Kâzım Baykal; Bursa ve Anıtları. Bursa 1950, s. 211-212.
6 Kâzım Baykal; a.g.e., s. 157.
7 Sedat Çetintaş; Türk Mimari Anıtları, Osmanlı Devri (Bursa'da Murad I ve Beyazid II binaları). İstanbul 1952, s. 41 vd.
8 Oktay Aslanapa; "İznik'te Sultan Orhan İmaret Camii kazısı (1963, 2-12 Tem.-1964, 9-17 Tem. ), Sanat Tarihi Yıllığı, I, 1964-65, s. 16-31.
9 Ahmet Badi Efendi; Riyaz-ı Belde-i Edirne, c. 1, s. 61 (basılmamıştır); Abdurrahman Hıbrî Efendi; Enis-ül Müsamirin, Millet Ktp. Ali Emiri Ktp. Nr. 68-69; Gönül Cantay; Edirne Yeni Sarayı Kazıları I (1999-2000). (baskıda).
10 Gönül Cantay; Edirne Yeni Sarayı Kazıları I (1999-2000) (baskıda). Ünal Öniş-Yalçın Arısoy; Mimar Sinan'ın Su Yolları. İzmir 1987.
11 "Edirne Semiz Ali Paşa Çarşısı",Erdem, V/13, Ankara 1990, s. 123-127.
12 Gönül Cantay; "Türklerde Vakıf ve Taş Vakfiyeler", Vakıf Kültür Varlığının Korunması, Yaşatılması ve Bu Amaçla Malî Kaynak Sağlanması Semineri, Bildiriler, Ankara 1994, s. 147-162.
13 Gönül Cantay; Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu. İstanbul 1989 (Baskıda).
Aslanapa, Oktay; Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (14. Yüzyıl). İst. 1977.
Ayverdi, E. Hakkı; Osmanlı Mimarisi'nin İlk Devri (1260-1402). İstanbul. 1966.
Baykal, Kâzım; Bursa ve Anıtları. Bursa 1950.
Çetintaş, Sedat; Türk Mimari Anıtları Osmanlı Devri/Bursa'da İlk Eserler. İstanbul.1946.
Eyice, Semavî; "İlk Osmanlı Dini-İçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler".İktisat Fakültesi Mecmuası C. XXIII, no: 1-2, İstanbul 1962, s. 1-80.
Gönül Cantay; "Edirne Semiz Ali Paşa Çarşısı", Erdem, V/13, Ankara 1990, s. 123-127.
Gönül Cantay; "Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Dönemi Kitabelerinde yapıların adlandırılması", Sanat Tarihinde Terminoloji Seminerine sunulan bildiri-1993.(Baskıda).
Gönül Cantay; "Türkiye'de Osmanlı Devri Kervansaray Yapılarının Tipolojisi", IX. Türk.Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara 1989, s. 1381-1390. (4 plân.5 planş).
Gönül Cantay; "Türklerde Vakıf ve Taş Vakfiyeler", Vakıf Kültür Varlığının Korunması,Yaşatılması ve Bu Amaçla Malî Kaynak Sağlanması Semineri, Bildiriler, Ankara.1994, s. 147-162.
Gönül Cantay; "Erken Osmanlı Mimarisi ile Timurlu Mimarisi Arasında İlişki Kurulabilir mi? Bir Karşılaştırma Denemesi", Uluğ Bey ve Çevresi Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler, Ankara 1996, s. 89-102; resim 342-352.
Gönül Cantay; "Bursa'da Osmanlıların İlk Tıp Kuruluşu", Erdem (Aydın Sayılı Özel Sayısı. II.), Ankara 1996, s. 499-504 (4 plan. 13 resim).
Gönül Cantay; "Karamanoğlu Mimari Bütünlüğünde Alınan-Aktarılan Etkiler", Hacettepe. Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bedreddin Cömert Anısına. Sanatta Etkileşim Sempozyumu, (25-27 Kasım 1998, Ankara). Ankara 2000, s. 76-85.
Gönül Cantay; "Osmanlı Dönemi Kervansarayları-Hanları", Osmanlı, c. 10, Ankara 2000,s. 384391.
Gönül Cantay; "Osmanlı Dönemi Darüşşifaları", Osmanlı, c. 10, Ankara 2000, s. 367-375.
Gönül Cantay; "Osmanlı Dönemi Külliyeleri", Osmanlı, c. 10, Ankara 2000, s. 308-317.
Kızıltan, Ali; Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler. İstanbul 1958.
160